31 Temmuz 2014 Perşembe
TİŞÖRTTEKİ FELSEFE: İNSAN KENDİNİ YAPABİLİR
RAHMİ ÖĞDÜL
31.07.2014
Sıcaklarla birlikte tişörtler piyasaya çıkınca, mesaj bombardımanında da bir artış oluyor haliyle. Sokaklarda dolaşırken tişörtlerde yazılı mesajlara takılıyor bakışım sürekli. Kimi bilinçli, kimi bilinçsizce tişörtlerinin üzerinde yazılar, desenler, görseller taşıyor. Kimileri ünlü markaların logolarıyla kendi kimliklerini şirketleştirirken, kimileri kişisel, politik mesajları tercih ediyor. Bazen de mesaj ile taşıyan arasında uyumsuzluk göze çarpıyor. Bir keresinde tişörtünde İngilizce edepsiz bir mesaj yazan başörtülü bir kız görmüştüm. İlettiği mesaj ile giysilerin dayattığı hayat arasında bir kopukluk vardı. Her zaman bu böyle olmuyor. Tişörtündeki iletiyi gururla taşıyanlar da var. Herkesin birbirine yabancı olduğu bir kent kalabalığı içinde sesini duyurmanın ve kendini inşa etmenin bir yolu olarak tişörtler postmodern hayatın vazgeçilmezlerine dönüştü.
Fanila denilen bir iç giysinin dış giysiye ve modaya dönüşmesinde Marlon Brando’nun da katkısı olmuştur; Arzu Tramvayı filminde tişört giyen aktörden sonra, 1950lerde tişört artık tek başına bir dış giysi olarak popülerleşir. 1960larda kendini ifade etmenin bir aracı olarak baskılı tişörtler yaygınlaşır. Günümüzde baskısız olanları alıp kendi desenleri, mesajlarıyla donatanlar var ama çoğunluk hazır giyim olarak kendilerine sunulanlar arasından seçiyorlar mesajlarını.
Otobüs beklerken bir tişörtün üzerinde ağır bir mesajla karşı karşıya kaldım ve neredeyse tüm felsefi, metafizik ve politik alanı kat ederken buluverdim kendimi. Jean Paul Sartre’ın 1946’da verdiği “Varoluşçuluk bir Hümanizmdir” başlığını taşıyan dersinde geçen ünlü cümlesinin İngilizcesi yazılıydı üzerinde: “Man is nothing else but what he makes of himself”; Türkçesiyle, “insan kendinden yarattığı şeyden başka bir şey değildir.” Yani insan kendini tasarlayabilir diyen varoluşçu bir tümce vardı karşımda ve Sartre bunu varoluşçuluğun ilk ilkesi olarak belirlemişti metninde. Otobüsü beklerken bu tümceyi ve çağrıştırdıklarını düşünmeden edemedim.
Tişörtün mesajı insanın sabit bir doğasının, özünün olmadığını vurguluyordu. Bir giysi gibi toplumsal bedene biçilen politik kalıplar sabit bir insan doğasından yola çıkıyorlar nedense. Devletin çok gerekli olduğunu, aksi takdirde insanların birbirinin kurdu olacağını söyleyen Thomas Hobbes, insanın doğasını kötü olarak sabitlerken, Kropotkin ve Bakunin’inin içinde yer aldığı klasik anarşist gelenek, insanın doğasını iyi olarak tespit ediyor ve devletin ve iktidarın bu iyi olan doğayı yozlaştırdığını iddia ediyor. Sartre ise insanın sabit bir doğasının olmadığını, insanın olumsal bir varlık olduğunu ve kendi edimleriyle kendini biçimlendirebileceğini söylediğinde, Rönesans döneminde Giovanni Pico della Mirandola’nın yazdığı “İnsanın Vakarı Üzerine Söylev”e geri götürüyor bizi.
İnsanın kendine has bir yüzünün olmadığını ve yüzünü kendi iradesiyle hayvani ya da ilahi yönde biçimlendirebileceğini yazmıştı della Mirandola 1486’da. Göksel ile yersel, hayvani olan ile insani olan arasında havada asılı kalmış, sınıflandırılamaz bir yaratık olarak tanımlıyor insanı. Della Mirandola’ya göre insan bütün yaratılış modelleri tükendiğinde biçimlendirildiği için bir arketipe, kendine ait bir yere ya da özel bir sınıfa sahip değildir. Dolayısıyla kesin bir modele göre yaratılmaması nedeniyle insanın kendine has bir yüzü yoktur. Kendi edimleriyle yüzünü istediği gibi biçimlendirebileceğini, daha doğrusu kendini her türlü inşa edebileceğini söylüyordu (Agamben, Açıklık, YKY).
İran geleneğinde de yüzümüzü biz biçimlendiriyoruz yine. Her insan Daena denilen, güzeller güzeli bir meleğe benzer biçimde yaratılmıştır önce. Doğduğumuz andan itibaren bu melek yaşamımızın her anında bize eşlik eder. Birlikte yaşarken bu meleğin yüzünü yapıp ettiklerimizle, düşüncelerimizle biz biçimlendiririz. Böylece ölüm anında ruh, kendisini karşılamaya gelen meleğini, hayatta nasıl davrandıysa bu davranışa uygun bir biçimde değişmiş olarak görür, bazen daha da güzel bir varlıkla, bazen de korkunç bir şeytanla karşılaşır. Sürdürmüş olduğumuz hayat, suretine göre yaratıldığımız bu arketipe şekil verip, biçimlendirmiştir. İkizimizi biz yaratmışızdır, ona baktığımızda kendimizi görürüz.
Tişörtlerimizde kendimizi tasarlayabileceğimize dair mesajlar taşısak da ikizimiz olarak bir toplum duruyor yanı başımızda ve bu toplum giderek çirkinleşiyor. Ona baktığımızda kendimizi görüyoruz. Reklam panosunu andıran bir beden taşımak yerine, bedeni devinen bir mesaja dönüştürdüğümüzde hep birlikte inşa edebilirdik güzeller güzeli toplumsal bedeni, yani kendi ikizimizi.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder