24 Temmuz 2014 Perşembe

MİTOS VE LOGOS: ÇÜRÜME VE DOĞUM


RAHMİ ÖĞDÜL
24 Temmuz 2014
Babil dilinde bahçe için, çitlerle çevirmek anlamına gelen ‘pardisu’ sözcüğü kullanılıyordu. Bu sözcüğün bir giysi olarak “pardösü” (Fr. Pardessus) sözcüğü ile ses ve anlam yakınlığı hiç aklıma gelmemişti: Bahçeler ve bedenler. Birlikte düşündüğümüz bir arkadaşım bu bağlantıyı kurunca zihnimizdeki örtüler de aralandı. Bir örtü olarak yeryüzüne giydirilen çitler ile bedene giydirilen örtüler arasındaki bağlantı bir kez kurulunca, bedenlerin de çitlerle çevrili bahçeler olarak tasarlandığını görmek kolay oluyor.
Birlikte düşünme, yani diyalog, örtü kaldırıcı bir eylemdir. Sokrates’in bir doğurtma eylemi olarak diyaloglarını hatırlayın. Diyalogda herkes birbirinin ebesidir; zihindeki örtüler kalkar ve yeni doğumlar meydana gelir. Ön yargılar, âdetler, alışkanlıklar, gelenek görenekler, kalıplarla üzeri örtülmüş, tel örgülerle çevrilmiş zihnin ve bedenin diyalog sürecinde örtülerinin kalktığı ve daha önce görülmeyen, görülemeyen yeni bağlantılarla, yeni doğumlarla düşüncenin ilerlediğini kendimden biliyorum. Tek başına düşünülmüyor; düşünce doğası gereği birlikte ve birbirimizin örtülerini kaldırarak gelişip serpiliyor. Bunu daha iyi anlamak için mitos ile logos arasındaki ayrımın ortaya çıktığı dönemlere geri gitmek gerek.
Mitosun geçerli olduğu zamanlarda her şey, evrenin başlangıcında tanrıların gerçekleştirdiği ilk edimin sürekli yinelenmesiyle ve kuşaktan kuşağa aktarılmasıyla açıklanırken yeryüzü, zihinler ve bedenler bu yinelenen anlatıyla örtülüyordu. Sonra İ.Ö. 6. yüzyılda Ege kıyılarında, İyonya’da ilk doğa filozofları gözlemlere dayanarak evrenin, doğanın nasıl ortaya çıktığına dair akıl yürüttükçe ve kendi sözlerini söyledikçe mitosun örtüsünde yeni doğumlar için delikler peyda olmaya başladı. Mitos, başkalarının sözlerini tekrarlamaktır; başkalarının yalancısı olmaktır. Bu ilk filozoflar artık başkalarının yalancıları, geleneklerin, basmakalıp düşüncelerin esiri olmayı bırakıp, yeryüzünün ve zihnin örtüsünü kaldırmaya yönelik hamleleri başlatmışlardı. Ve bu filozoflar, birlikte düşünerek logosun, kendi sözünü söylemenin zeminini hazırlamış oldular. Düşünce, düşünceyi kışkırtıyor.
Düşünme edimi durduğunda mitosun örtüleri seriliyor üzerimize. Kaldırmaya yeltendiğimiz örtü, yeniden yeryüzüne örtülüyor. Başkalarının sözlerini yineleyen, düğmesine bastığınızda sözcüklerini durmadan tekrarlayan telesekreterlere dönüştüğümüzde düşünürmüş gibi yapıyoruz. Oysa tüm yapıp ettiğimiz, başkalarının sözlerinin yalancıları olarak mitosun dipsiz kuyusunda debelenmek. İktidar logosu değil, mitosu seviyor en çok. Babil’in mitosu Enuma Eliş’in (Bir Zamanlar Yukarıda) aslında tüm zamanlarda iktidar tarafından sahneye konulduğunu ve durmadan tekrarlandığını fark edemiyoruz. Her yıl temmuz ayında yinelenen bayramda bu mitos sahneye konuluyor ve kaosu temsil eden Tiamat, kozmosu temsil eden Marduk tarafından öldürülüyordu. Ve toplumsal hiyerarşinin en tepesindeki tanrı-kral her yıl kendi konumunu sağlama alırken, kurduğu düzenin de sonsuza kadar bu yinelemelerle süreceğini umuyordu. Yine aylardan temmuz ve iktidar geçmişin mitos ve ritüellerini andıran gösterilerle kendi düzenini sonsuza kadar taşıyacağını umuyor.
Babilliler için kaos kentin surlarının hemen dışında uzanan ve zaman zaman taşarak kenti tehdit eden nehirlerin sularıysa, günümüz iktidarının kaosu sokakları, meydanları doldurarak deli gibi akan halkın coşkun selidir. Bu seli bastırabilmek için temsili kaos kuvvetleri icat ederek onlarla savaşa girişiyor. Toplumsal düzenin ancak temsili düşman kuvvetlerinin öldürülmesiyle korunacağını bildiği için durmadan düşman icat ederek temsiller sahneye koyuyor. Değişen bir şey yok. Eski tas eski hamam; Eski Babil ya da Yeni Babil. Üzeri mitosla örtülerek derin uykulara yatırılmış bir halk var hâlâ.
Mitosun örtüsünü logos kemirebilir ancak. Din tarihçisi Walter Burkett mitos ile logos karşıtlığını şöyle özetliyor: “Bir araya getirmek anlamına gelen ‘Legein’ sözcüğünden gelen logos tek tek veri parçalarını, doğrulanabilir olgu parçalarını bir araya getirir… Mitos ise sorumluluk kabul etmeden bir hikâye anlatır: “Bu benim hikâyem değil, başka bir yerde duydum” (bkz Richard Sennett, Ten ve Taş, Metis). İktidarın uydurduğu yalanların yalancılarıyız. Mitik bir evrenin içine gömülüyoruz giderek ve logosun havasızlıktan çürüyeceği örtülerle, çitlerle çevriliyor bedenler. Yaşamı ve düşünceyi çoğaltacak yeni doğumlara mı gebeyiz yoksa çürümeye yüz tutmuş bedenler mi? 


Not: Görseller Polonyalı sanatçı Igor Morski’ye ait.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder