13 Ağustos 2009 Perşembe

ÇIPLAKLIĞIN İMKâNSIZLIĞI


RAHMİ ÖĞDÜL

6.Ağustos.2009


Çıplak insan bedeni var mı gerçekten? Üzerinde hiçbir yazının olmadığı boş bir sayfa olarak beden. Bize ilk bakışta çırılçıplakmış gibi gelen kimi yerli toplumlarına ait bedenler bile aslında toplumsal işaretlerle donatılmışlardır (giyiniktirler).
Bu bedenler topluma dâhil oldukları andan itibaren, dövmeler, yara izleri, boyalar aracılığıyla toplumsal/kültürel olarak inşa edilirler. Toplum kendi yasasını, çeşitli yöntemlerle bedenin üzerine kaydeder (bkz Ceza Sömürgesi – Kafka). Batılı toplumlarda yeni doğmuş bir bebek, topluma ve toplumsal cinsiyete giysileri aracılığıyla katılabilir ancak. Pek çok toplumda giysilerinden arındıklarında bile bedenlerin yapıları, ten renkleri toplumsal konumlarını ele verir.

Toplumsal olanın izini taşımayan (çıplak, her türlü toplumsallıktan arınmış), yani anlamlandırılamayan, anlam-dışı bir bedene rastlamak mümkün değil gibi gözüküyor. Bir toplumdan dışlanan bir beden, başka bir mikro-topluma dâhil edileceğine göre anlam taşıyıcısı olarak mutlaka kültürel izler taşıyacaktır yine de. Dolayısıyla toplumsal varlık olarak insan mecburen giyiniktir. Antropologlara göre bu olgu, tüm toplumlar için geçerli. İster giysilerle, kozmetiklerle isterse dövmelerle, boyalarla olsun bütün kültürler bedeni bir şekilde giydiriyor ve toplumsal açıdan anlamlı ve bağımlı bir varlık haline getiriyorlar. Beden bir göstergeler imparatorluğuna dönüşebiliyor bu yüzden.

Batı’da çok erken yaştaki çocukların bile insan figürlerini hep giysili olarak resmetmeye eğilimli olmaları, bu genel kanıyı yansıtıyor. Cinsel organları gösteren, çıplak bir figür çizdiğinde çocuğun ruh sağlığından şüpheye düşebiliyor ebeveynleri. Giysi, ihlal edilmemesi gereken katı bir norm halini alıyor. Her ne kadar bu normun niteliği ve niceliği toplumdan topluma ve bir toplum içindeki zaman ve mekâna göre değişse de çıplak (yani toplum yasasının kaydedilmediği) bir beden haliyle normdan sapma anlamına geliyor çoğu toplumda.

Çıplaklık, toplumun bedene giydirdiği normları çıkarıp atmakla eş anlamlı adeta: bir yoksunluk, eksiklik ve yasasızlaşma durumu. Pek çok kültür giyinik olmamayı, fahişelere, tutsaklara, kölelere, delilere, lanetlilere, kâfirlere, yani toplum dışına itilmişlere özgü, alçaltıcı ve utanç verici bir konuma yerleştiriyor.
Bedenin çıplaklığı, üzerinde çokça tartışılması gereken bir sorun. Bir zamanlar çıplaklık, bir başkaldırı formu olarak algılanabiliyordu: toplum yasasının izlerini bedenden uzaklaştırma eylemi. Giyinme kısıtlanmayı, çıplaklık ise özgürleşmeyi akla getiriyor. İktidar, bedenleri kendi normuyla donatırken, direniş ise bu normdan soyunmayı içeriyor.

Oysa çıplaklığın kendisi bir pazarlama stratejisine dönüşünce bu başkaldırı imkânı da ortada kalkmış oldu. Çıplak bir beden gerçekte çıplak mıdır sorusu, günümüz pornografik tüketim toplumu bağlamında yanıtlanmayı bekliyor. Reklamlarda, kliplerde boy gösteren çıplaklar, tüketim mallarıyla örtülüdürler aslında: parfümlerle ya da diğer kozmetiklerle. İpekten bir kumaşı andıran pürüzsüz ciltleriyle (photoshop sağ olsun) çıplak kadınlar ya da adaleli erkekler bir giysiye dönüşmüş bedenler taşıyorlar sırtlarında. Çıplaklığın kendisi pazarlanabilir bir giysiye dönüştüğüne göre, çıplaklık-giyiniklik ikiliğinin ötesinde, egemen toplumun yasasına direnen başka bir beden formu tahayyül etmemiz gerekiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder