Henry Fuseli, Kâbus, 1781 |
Francisco Goya, Çocuklarını Yiyen Satürn, 1819-1823 |
RAHMİ ÖĞDÜL
16.10.2015
Toplumda patlatılan her bomba zaman ayarlıdır, çünkü kronolojik zaman duygumuzu çökertmek, korkularla örülü bir şimdi inşa etmek için patlatılmıştır. Aramıza, zaman ayarlarımızı bozan bombalar yerleştiriyorlar. Baş edemeyeceğimiz korkular üreterek bizi geçmişten koparıp geleceksiz bırakmak niyetleri. Bakmayın siz insanın üç boyutlu olduğuna ve üç boyutlu bir evrende yaşadığına; bir de zaman boyutu vardır. Evrenden zaman boyutunu çekip çıkardığınızda ölü bedenler ve ölü mekânlar kalır geriye. İnsan, bir taraftan anılarıyla geçmişle bağlantı kuran, diğer taraftan beklentileri ve umutlarıyla geleceğe uzanan zamansal bir varlıktır. Geçmişi, şimdiyi ve geleceği, yani kronolojik zamanı yaşıyorsanız sorun yok. Ama bir karabasan gibi hep şimdide yaşıyor ve her sabah hayata her başlayışınızda korkulara uyanıyorsanız zaman ayarınız paranoyaya çevrilmiş demektir. Bir karabasan gibi; çünkü içinde yaşadığımız şimdi bir kâbusu andırıyorsa, her uyandığımızda Henry Fuseli’nin tablosundaki gibi göğsümüze tüm ağırlığıyla oturmuş o çirkin varlıkla karşılaşıyorsak sonsuz şimdinin içindeyiz demektir. Canlarımızı yitirdiğimiz, sıranın bize de gelebileceği bir mezbahada sonsuz bekleyiş. Zaman duygumuzla oynayarak mezbahalaşan bir toplumun şimdisi içine hapsetmek istiyorlar bizleri.
ZAMAN DUYGUSU
Psikiyatr Eugéne Minkowski, hastalarının zamanı nasıl deneyimlediklerini araştırırken bir paranoya hastasının geçmişinden tamamen kopuk olduğunu ve her gün hayata yeniden başladığını gördü. Normalde tehlike ve kaygı duygularımızı geçmiş deneyimlerimizden yararlanarak yatıştırabilirken, geçmişi olmayan bu hasta, her gece panik halinde paranoid hezeyanlara ve korkunç ölümün onu beklediği düşüncesine gömülüyordu. Geleceği olmadığı için hiçbir şeyin değişmeyeceğine, kötülüğün ve korkunun her yere sindiğine inanmıştı (bkz. Stephen Kern, Zaman ve Uzam Kültürü, İletişim). Minkowski, hastanın paranoyasının birincil olduğu ve zamansallığı çarpıttığını öne süren geleneksel psikiyatri düşüncesinin aksine, zaman duygusunun birincil olabileceğini ve bozulduğunda paranoid tepkiye yol açabileceğini söylüyor. Farkında mısınız? Zaman duygumuzu bozarak paranoid tepkilerimizi tetikliyorlar. Herkes canlı bomba gibi gözükebilir gözümüze. Daha dün bir kadın metroda yanında oturan kişiden şüphelenerek “Bomba var!” diye bağırdığında kaçacak delik aradık. Oysa akan bir zaman duygusu her şeyin geçici olduğunu ve karşılaştığımız tehlikelerin ve kaygıların üstesinden geleceğimizi ve umut dolu bir geleceği birlikte kurabileceğimizi öğretir bize. Akan zaman akarsu gibidir. Bachelard, “Akarsu size konuşmayı öğretecektir” diyor, “Acılara ve anılara karşın, iyi hissetmeyi ve enerjiyi öğretecektir size” (Su ve Düşler, YKY). Korku dolu şimdinin içine hapsedilmişlere ve dilsizleşenlere akan zaman da konuşmayı, acılara ve anılara karşın iyi hissetmeyi ve enerjiyi öğretecek. Acılarımızı ve anılarımızı paylaşarak geleceği nasıl kuracağımızı da. Ama iktidar, akan zamanı kâbus mekânlar içinde donduruyor ve kokuşmaya yazgılı bir su birikintisine dönüştürüyor zamanı ve mekânı. Üç boyutlu bir kâbus mekân yaratmayı, geleceği olmayanlar isteyebilir ancak.
ZAMAN BİZE DİRENMEYİ ÖĞRETİR
Zaman duygusunu doğanın döngülerinden öğreniriz. Akarsuyun akışı, kuşların ötüşleri, ağustos böceklerinin sesleri, dalgaların gelgitleri, rüzgârın şiddeti, güneşin doğuşu ve batışı. Zamanın akışı her seferinde bir fark yaratır. Oysa iktidar farkın ortaya çıkmaması için dördüncü boyutun iptal edildiği mekânlar yaratarak bizi zamanın akışından koparıyor ve AVM’lerin sonsuz şimdisi içine kapatıyordu zaten. İktidar beton döküyor tüm doğal döngülerin üzerine. Keyif aldığı beton dökme makinesinin sesi “böyle pat pat vurdukça” geçmiş ve gelecek betonun altına gömülüyor. Bombalar da pat pat patladıkça zaman duygusunu yitirmiş paranoyaklara dönüşüyoruz. Ancak geleceği olmayanlar bizi geleceksiz bırakmaya çalışacaklardır. Ama zaman akıyor ve direnmeyi öğretiyor bize.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder