30 Ekim 2015 Cuma

BEKLENTİ VE EYLEM YA DA KRONOS VE KAİROS


Igor Morski
RAHMİ ÖĞDÜL
30.10.2015
“Bekle!” diyorlar; bazen de “bekleme yapma!” Dur kalklarla ilerleyen taşıtlar gibiyiz. Şaşkınız. Bekleyelim mi yoksa yola çıkıp yürüyelim, hatta mümkünse koşalım mı geleceği karşılamak için? “Bekleme yapma!” dediklerinde, iktidarın hız için ayırdığı parkurlarda, tasarlanmış bir geleceğe doğru koşuyoruz ya da beklerken yine tasarlanmış bir gelecek geliyor başımıza. Nasıl olsa gelecek gelecekse kendimizi yormamıza gerek olmadığını düşünenler var. Bir de geleceğe doğru yürüyelim, adımlarımızı hızlandıralım, onu yolda karşılayalım diyenler. Siz hangisisiniz? Eğer iktidarın parkurlarında hareket ediyorsanız hangisi olduğunuz fark etmiyor. Her halükârda başınıza gelecek olan, iktidarın tasarladığı gelecektir.
EYLEM VE BEKLENTİ 
Eğer geleceği karşılamak için ona doğru koşuyorsanız eyleme geçmişsinizdir, ama eyleminiz, size ayrılan parkurlarda gerçekleşiyorsa eylem sözcüğünün hakkını vermiyorsunuzdur. Yok, ne gerek var, nasıl olsa gelecek, bekleyelim diyorsanız, beklentilerle yaşamınızı sürdürüyorsunuzdur. 1918 yılında Psikiyatr Eugéne Minkowski yakın geleceğe yönelik iki tavrın olduğunu gözlemlemişti: Eylem ve beklenti. İkisi arasındaki temel fark öznenin zamandaki yönelimiydi. Eylem tarzında birey geleceğe doğru gidiyor, eylemleriyle olaylara katılarak geleceğe doğru yürüyor. Beklenti tarzında ise bunaltıcı bir ortamda kendi üzerine kapanmış bir birey, geleceğin gelmesini bekliyor. Minkowski’nin gözden kaçırdığı, eylem ya da beklentinin nerede gerçekleştiği. İktidarın çizgisel otoyolunda bekliyor ya da hareket ediyorsanız beklenti ile eylem arasında neredeyse fark yoktur. Oysa hakiki eylem, çizgisel zamanın kırıldığı bir aralıkta, tüm potansiyelleri yakaladığımız anda gerçekleşecektir. Çizgisel zamana, “kronos”a karşıt olarak Stoacıların zamanı, “kairos”. Geleceği ötelemek yerine, bir karar anında otoyoldan çıkıp yaşamın tüm yollarını, kuvvetlerini bir anda ele geçirdiğimiz andır “kairos”. Ve bu anda eylemlere katılmayız, eylem oluruz; işte o zaman, geçmişi de geleceği de içeren şimdinin içinde başka bir dünya yaratmak mümkün olacaktır. Aksi takdirde çizgisel otoyolda beklesek de hareket etsek de tasarlanmış bir gelecek gelecektir başımıza. Sosyal medyada geleceği bildiren Fuat Avni var örneğin. Beklentiler yaratarak tam da iktidarın istediği, beklentilerle iş gören devinmeyen bir kütlenin üretilmesine katkı sağlıyor.
YÜRÜDÜKÇE ALINAN YOLLAR 
Çizgisel otoyoldan sapıp her yöne yürümek, dünyaya açılmaktır; bedenleşmektir. Beklentilerle iş görmekse bedensizleşmek; bedensel kudretin askıya alınması. Sürekli bekliyoruz, bekleme odasında bekletiyorlar bizi; seslenmelerini bekliyoruz, her seslenişlerinde aramızdan birilerini alıyorlar içeri. Ölüm kılığında kapımızı çalıyorlar ve geleceğimizi, gençlerimizi, Dilek Doğanlarımızı alıyorlar bizden.
Bekleme odalarından çıksak ve şimdi ve burada bir bedenin nelere muktedir olduğunu yürüyerek, eyleme dönüşerek keşfetsek. İktidarın çiğnenmekten aşınmış yollarında yürümekten bahsetmiyorum ama. Yürüdükçe, attığımız her adımda geleceği birlikte açmaktan söz ediyorum. Eylem ve beklentinin ayrımsızlaştığı iktidar parkurlarını terk ettiğimizde, çizgisel zamanın kırıldığı “kairos” anında tüm potansiyelleriyle gelecek açılacak önümüzde. Bekleme odalarının edilgen varlıklarından değil, eyleme dönüşmüş oluşlardan söz ediyorum.
KESİN BİLGİ YAYALIM
Yürüdükçe, birbirimize doğru yürüdükçe henüz keşfedilmemiş, adım adım açığa çıkaracağımız patikalarda yürüdükçe tanıyacağız birbirimizi. Birbirimize yaklaşmanın yeni yollarını keşfettikçe birlikte inşa edeceğiz geleceği. Uzaklardaki bir gelecek değil bu, şimdi ve burada, hemen elimizin altındaki bir gelecek. Yeter ki iktidarın yürüyüş parkurlarından, bizleri ayırdığı şeritlerinden çıkalım ve birbirimize yaklaşmanın, birbirimizi yakalamanın yeni yollarını keşfedelim. Bir insana yaklaşmanın yolu sonsuzdur. Ve biz birbirimizi yakalayamazsak, iktidar yakalayacak bizi. Kesin bilgi, yayalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder