RAHMİ ÖĞDÜL
03.07.2015
Uyaklı kentler vardır. Hep aynı görüntüyü tekrar eden düzen kentleri. Yapıların formu, cephelerin çizgileri, bedenlerin, gündelik yaşamın ritmi hep aynı örüntünün tekrarları gibidir. Dizenin son hecesinin nasıl biteceğini anlarsınız, leb demeden leblebiyi. Ve bu kentler denge kentlerdir. Hiçbir zaman dengenizi yitirmezsiniz. Gözlerinizi kapasanız bile, diğer duyularınız örüntüleri ezberlediği için bedeniniz denge halindedir her zaman; düşmezsiniz. Bir de tekrarların olmadığı, kırık cümlelerin, sözcüklerin, parçaların havada uçuştuğu, yapıların ve formların kaotik bir durum yarattığı yıkım kentleri vardır. Bu kentlerde bir ip cambazı gibi sürekli dengenizi korumanız gerekecektir. Dengenizi yitirdiğinizde düşersiniz. Ve düştüğünüzde hayattaysanız şayet, yerden kalkıp yeniden ipin üzerinde cambazlık yapmaya devam etmek zorundasınızdır.
Beden ve mekânın uyaklı ilişkisi
Denge kentlerin insanı “Vitriviusçu İnsan”dır, uyaklı, uyumlu insan. Mükemmel mekânın içine yerleştirilmiş mükemmel erkek bedeni. Vitrivius’un önerdiği, Leonardo’nun çizdiği bu adamın bedeni hem kendi içinde sayısal simetri gösterir, hem de içinde yer aldığı mekânla bu simetriyi sürdürür. Bir mobilya sisteminin modüler parçası gibi, daire ve karenin içine monte edilmiştir. Denge kentlerde beden ile parçaları, beden ile mekân arasındaki orantı tam sayılarla ifade edilir. Rasyonel bir düzendir bu, küsuratlı sayılara, irrasyonelliğe tahammül edilemez. Örneğin bedenin boyu tam yedi baş, kolun uzunluğu tam üç karış uzunluğunda olmalıdır. Beden ve parçaları arasındaki bu rasyonel ilişkiyi, Romalı mimar Vitrivius 1. yüzyılda mekâna taşımıştır. İdeal bedenin ideal mekânla düzenli, dengeli ve uyaklı ilişkisi. Modern dönemde bu ideal beden-mekân ilişkisi, Le Corbusier’nin “Modulor” insanıyla birlikte norm haline gelmiştir; modern kent, modüler erkeğin kentidir. Bu kentlerde her şey beklenildiği gibi gerçekleşir; küsuratların ara bölgesine girmek yasaklanmıştır, beklenmedik şeyler olmasın diye.
Denge kentlerin insanı “Vitriviusçu İnsan”dır, uyaklı, uyumlu insan. Mükemmel mekânın içine yerleştirilmiş mükemmel erkek bedeni. Vitrivius’un önerdiği, Leonardo’nun çizdiği bu adamın bedeni hem kendi içinde sayısal simetri gösterir, hem de içinde yer aldığı mekânla bu simetriyi sürdürür. Bir mobilya sisteminin modüler parçası gibi, daire ve karenin içine monte edilmiştir. Denge kentlerde beden ile parçaları, beden ile mekân arasındaki orantı tam sayılarla ifade edilir. Rasyonel bir düzendir bu, küsuratlı sayılara, irrasyonelliğe tahammül edilemez. Örneğin bedenin boyu tam yedi baş, kolun uzunluğu tam üç karış uzunluğunda olmalıdır. Beden ve parçaları arasındaki bu rasyonel ilişkiyi, Romalı mimar Vitrivius 1. yüzyılda mekâna taşımıştır. İdeal bedenin ideal mekânla düzenli, dengeli ve uyaklı ilişkisi. Modern dönemde bu ideal beden-mekân ilişkisi, Le Corbusier’nin “Modulor” insanıyla birlikte norm haline gelmiştir; modern kent, modüler erkeğin kentidir. Bu kentlerde her şey beklenildiği gibi gerçekleşir; küsuratların ara bölgesine girmek yasaklanmıştır, beklenmedik şeyler olmasın diye.
Uyaklı kentlerden farklı, dengenin sürekli bozulduğu ve dengede kalmak için bedenlerin durmadan çabaladığı kentler de vardır. Neoliberal küresel sermayenin yıkımı ranta çevirdiği kentler. Modernizmin kurucu ilkesi olan gelenek yıkımının, bütünün parçalamasının süreğen ve olağan hale geldiği kentlerdir bunlar. Savaşın ve kentsel dönüşümün kentleri. Avangardların sanatta övdüğü yıkımı artık sermaye üstlenmiştir. Bir söyleşisinde Picasso, “Benim için bir tablo parçalanmışlıklar bütünüdür. Önce bir resim oluşturur, sonra da onu parçalarım” demiştir. Ve Fenerbahçe’de bir müteahhit firma inşaat alanını çevirdiği tahta perdenin üzerine Picasso’dan alıntı yaparak avangard olduğunu ilan etmiştir: “Her yaratıcı hareket, öncesinde bir yıkımla başlar.” Kentleri yıkım yerine çeviren sermayeden daha avangard olduğunu artık kim iddia edebilir ki?
Ara bölge yıkım bölgesidir
Denge kentlerin mekânları ve bedenleri iktidar tarafından tam sayılar halinde düzenlenmiştir; kompartımanlara ayrılan mekânın ve zamanın ara bölgeleri, küsuratlar tehlikelidir. Viyana’da tramvayların vagonları arasında ‘Vitriviusçu İnsan giremez’ levhası vardır. Ara bölge yıkım bölgesidir çünkü; beden ve mekân formunu yitirebilir. Aksine bizler yıkım kentlerinin insanlarıyız. Her an formun bozulduğu ve sürekli dengemizi korumak zorunda kaldığımız kentlerin insanları. Denge kentleri kaosu, belirsizliği dışarıda tutarak örgütlenirken, yıkım kentleri irrasyonel sayıların, belirsizliğin egemen olduğu kentlerdir. Form haline gelemeden yıkılan ve parçalara ayrılan kentler. Yıkım, iktidar tarafından yukarıdan dayatılmıştır. Oysa form ile formsuzluk arasındaki geçişe içsel kuvvetlerin yol açtığı kentler de olabilirdi pekâlâ. Birlikte, yatay olarak içeriden dışarıya doğru bağlantılarla mekânı kurarak kendi formlarımızı yarattığımız ve dönüştürdüğümüz kentler. Avangardın sermaye, bağlantı kurmanın direniş olduğu zamanlardayız.
Denge kentlerin mekânları ve bedenleri iktidar tarafından tam sayılar halinde düzenlenmiştir; kompartımanlara ayrılan mekânın ve zamanın ara bölgeleri, küsuratlar tehlikelidir. Viyana’da tramvayların vagonları arasında ‘Vitriviusçu İnsan giremez’ levhası vardır. Ara bölge yıkım bölgesidir çünkü; beden ve mekân formunu yitirebilir. Aksine bizler yıkım kentlerinin insanlarıyız. Her an formun bozulduğu ve sürekli dengemizi korumak zorunda kaldığımız kentlerin insanları. Denge kentleri kaosu, belirsizliği dışarıda tutarak örgütlenirken, yıkım kentleri irrasyonel sayıların, belirsizliğin egemen olduğu kentlerdir. Form haline gelemeden yıkılan ve parçalara ayrılan kentler. Yıkım, iktidar tarafından yukarıdan dayatılmıştır. Oysa form ile formsuzluk arasındaki geçişe içsel kuvvetlerin yol açtığı kentler de olabilirdi pekâlâ. Birlikte, yatay olarak içeriden dışarıya doğru bağlantılarla mekânı kurarak kendi formlarımızı yarattığımız ve dönüştürdüğümüz kentler. Avangardın sermaye, bağlantı kurmanın direniş olduğu zamanlardayız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder