29 Ekim 2009 Perşembe

ERGON VE PARERGON: ANA GÖVDE ve EKLENTİLERİ


RAHMİ ÖĞDÜL

29.Ekim.2009

Peyzaj resminin 16. yüzyılda bağımsız bir tür olarak ortaya çıkmasından önce, tuvalin merkezini teşkil eden ana konunun etkisini güçlendirmek için bir dekor olarak kullanılıyordu peyzaj. Resmin bir argümanı, yani ana teması vardı ve bu ana tema, genellikle dinsel ya da mitolojik, kahramansı bir figür etrafında gelişiyordu ve bu figür doğal bir sahne düzenlemesi içinde temsil ediliyordu. Ana tema ile bu ana temanın yanı başında duran doğa parçası arasındaki ilişki ergon/parergon kavramlarıyla açıklanıyor. Ergon ana gövdeye gönderme yaparken, parergon, bu ana gövdenin aksesuarı, eklentisi, süsü gibi anlamlar taşıyor. Bu anlamda resmedilen doğa parçası, yani peyzaj bir parergon oluşturuyor. Parergon, ana temanın (ergon), asıl yapının yanı başında duran, bu ana gövdenin etkisini çoğaltan bir şey olarak tanımlanıyor ve her ikisi birden bir ikiliği yansıtıyor.

Derrida, parergon’un marjinalliğine dair geleneksel mevhumları daha 1930’da sorgulamıştı. Bu terimde içerilen dışarısı-içerisi, merkez-çevre karşıtlıklarına karşı çıkıyordu: “parergon, ergon’un, yani ana gövdenin karşısında, yanı başında, eklenti olarak durur durmasına ama bir kenara da çekilmez, ona dokunur ve belirli bir mesafeden aynı işlemin içinde birlikte çalışırlar.” Derrida ergon ile parergon arasındaki engelin gözenekli, geçirgen olduğunu, ikisi arasındaki bir alışverişin gerçekleştiğini anlatmak istiyordu.

Ergon ve parergon ilişkisini gündelik hayatta kullanılan terimlerle de çoğaltabiliriz: Merkez ile çevre, ana metin ile dip not, içerisi ile dışarısı, alt-kültür ile ana-akım kültür gibi. Bunların aralarındaki bağlantıyı ana metin lehine görmemezlikten gelen, ana metne eklenti olan her şeyi marjinal bir konuma indiren görüşlerin geçersizliğinden söz ediyor Derrida ve ana metin ile eklentinin aynı işlem içinde birlikte çalıştıklarını, içerisinin ya da dışarısının olmadığını belirtiyor kısaca. Kültürel peyzajı hiyerarşik bölmelere ayırmanın, hayatı şematikleştirip basitleştirmek, dolayısıyla anlaşılabilir kılıp manipüle etmek gibi bir faydası olmasına karşın, hayat aslında başka türlü işliyor; zihinsel duvarlarla birbirinden ayrılan şeyler, etkileşime geçerek birlikte çalışıyorlar aslında.
Peyzaj terimi de sorunlu bir terim; kısaca tanımlarsak, kültürel olarak üretilmiş zihinsel kalıplarımıza göre seçip ayırdığımız, düzenlediğimiz ve bir çerçeve içine yerleştirdiğimiz manzaralara peyzaj deniliyor. Yeryüzünü kendi tercih ettiğimiz peyzajlar aracılığıyla görmek gibi de bir alışkanlığımız var. Karşılaştığımız her şeyi zihinsel kalıplarımıza uydurmaya, dolayısıyla çerçeveleyerek bir peyzaja dönüştürmeye yatkınız.

Ve bu peyzajlar içinde ergon ve parergon ikili karşıtlığını kuruyoruz: ana gövde ve bu gövdenin aksesuarları ya da eklentileri. İktidar bakışının kurduğu politik peyzajların altüst olduğu bir zaman diliminde bir zamanlar ana gövdenin eklentileri olarak düşünülenlerin, artık ana gövdeye doğrudan dokunmak, eklemlenmek, birlikte çalışmak istediklerine tanıklık ediyoruz. Kültürel alanda alt kültür olarak tanımlananların, aslında bir an önce ana akım içinde yer almaya, görünür olmaya çalıştıklarını da görüyoruz.

Politik/kültürel peyzajlar içinde ana gövde/eklenti ikiliğini sürdürmek giderek imkansızlaşıyor; hayatı peyzajlara ayırmak zorlaşıyor desek daha doğru olacak; parergon ana gövdeye dokunmak, onu dönüştürmek isterken, iktidar yüzyılların birikimi olan refleksiyle bu dönüşüme boşuna direniyor. Dip notlar, ana gövdenin içine sızıp onu içerden dönüştürmek için hamleler yaparken, yaldızlı çerçeveler içine yerleştirip baş köşeye astığımız zihinsel kalıplarımız, yani peyzajlarımız ise parçalara ayrılıp dağılıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder