10 Eylül 2009 Perşembe

YOKSULLAŞTIRILMIŞ SANAT


RAHMİ ÖĞDÜL

10.Eylül.2009

Kentin sokaklarında dolaşıp çöplüklerden topladıkları atıkları biriktiren çöp toplayıcılar ya da paçavracılar, 19. yüzyıl Paris’inde yaşamış Baudelaire için modern hayatın kahramanlarından biriydi. Kullanım dışı kalmış nesnelerin, ayrımsız bir kitle olarak yığıldığı çöplüklerde paçavracılar işe yarayacağını düşündükleri her şeyi toparlıyor, ayıklıyor, sınıflandırıyordu. Baudelaire göre paçavracı “israfın ve ifratın kaydını tutuyor. Özenle seçiyor, ayırıyor; endüstri tanrısının dişleri arasında yeniden şekle girecek olanları biriktiyor… Bütün günlerini başıboş dolaşmakla ve uyak aramakla geçiren genç bir şair gibi, başını sallaya sallaya, kaldırım taşlarına toslaya toslaya geliyor.”

Paçavracı, kent aylağı flâneur’ün yakın akrabasıdır; tıpkı paçavracı gibi flâneur de kent sokaklarını arşınlayıp kent kalabalığı içinde modern hayatın bütün görünümlerini gözlemler, ayıklar ve belleğine kaydeder. Her ikisi de kalabalıklar arasından işine yarayacak olanları seçip ayırır; birbirinden çok farklı şeyler arasında uyaklar arayan şair gibidir.

Altmışların ikinci yarısında özellikle İtalya’da ortaya çıkan bir kavramsal sanat grubu olan Arte Povera (Yoksul Sanat), gelip geçici olan şeyleri, atıkları ve doğal malzemeleri kullanıyordu sanatında. Arte Povera sanatçısı tıpkı bir paçavracı ya da flâneur gibi kent çöplüklerinden işine yarayacağını düşündüğü şeyleri biriktirip başka bir bağlamda kullanıyordu. “Sanatsal olmaktan ya da sanatsal birer yüzey olmaktan uzak nesneler ya da farklı doğalara sahip şeyler, yeni sanat kapsamında uyumlu bir ilişki kurabilmektedir” diye yazıyor Arte Povera sanatçısı Mario Mertz.

Dönemin diğer yeni avangard sanatsal yaklaşımları gibi sanat piyasasının ticari işleyişine, yerleşik değerlere, kurumlara bir başkaldırı olarak ortaya çıkmıştı bu sanatçılar grubu da. Grubun isim babası İtalyan küratör ve yazar Germano Celant; tiyatro yönetmeni Jerzy Grotowski’nin yoksul tiyatro (théatre pauvre) kavramından esinleniyor. Kavramsal sanatın kurucusu addedilen Marcel Duchamp’ın etkisini de unutmamak gerek tabi. Duchamp’ın hazır-yapım nesneleri gibi gündelik yaşam içinde dolaşıma sokulan sıradan malzemenin sanatsal ortama taşınmasını amaçlıyordu bu grup.

Celant, Arte Povera başlıklı kitabını yayınladıktan sonra 1967 ve 1968’de iki sergi düzenledi; uzlaşımdan, iktidar yapılarından ve piyasadan arınmış, devrimci bir sanat düşüncesi desteklendi. Celant, uluslararası sanat camiasından tüm radikal sanatçıları toparlamaya çalışsa da Arte Povera terimi, yapıtlarıyla şirket zihniyetine saldıran İtalyan sanatçılar grubunu anlatmak için kullanıldı daha çok. Malzemelerin geçirdiği fiziksel, kimyasal ya da biyolojik süreçler sanatın içine katılarak, sanatsal deneyimin sınırları genişletilmeye çalışıldı. Aynalar, neon ışıkları, cam, gazete gibi malzemelerin yanı sıra ağaç gövdesi, toprak, çalı çırpı gibi doğal malzeme ve hatta canlı hayvanlar kullanan Arte Povera sanatçıları, 20. yüzyıl sanatının malzeme repertuarını zenginleştirmiş, farklı malzemelerin zaman içindeki değişimini izlenebilir kılarak sanata süreçsellik kazandırmışlardır.

Mario Merz yazdığı gibi “bir resim yüzeyi olarak tuval terk edilmiş, onun yerine bazen en basit, bazen de en karmaşık yüzeyler kullanılır olmuştur: yerler, tarlalar, duvarlar, taş, çimento gibi. Arte Povera bazen çatı kirişlerine, bazen de ağaçlara tutunur.”

Sanatın içine doğa sızıyor tıpkı steril evlerimize doğanın bir şekilde sızması gibi (duvarlardaki küfler örneğin); ya da sanat sınırlarını, doğal süreçleri bünyesine katacak şekilde genişletiyor. Sanatçı, Baudelaire’in paçavracısı gibi, çer çöp başlığı altında ıskartaya çıkarılmış nesneleri yeniden ve farklı bir bağlamda dolaşıma sokarak jeolojik, fiziksel, kimyasal, biyolojik ve toplumsal süreçler arasındaki ilişkiyi gözler önüne seriyor. Aslında “Yoksul Sanat” yoksullaştırılmış sanatı, yaşamın tüm süreçleriyle ilişkiye sokarak yeniden zenginleştiriyor.

Celant, “hayvanlar, sebzeler ve mineraller sanat dünyasındaki yerlerini alıyor” diye yazıyordu, “bir bitkinin büyümesi, bir mineralin kimyasal tepkimesi, bir nehrin akışı, kar yağışı, otların ve toprağın hali, bir ağırlığın yere düşüşü…”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder