RAHMİ ÖĞDÜL
08.01.2016
Kim diyor zaman çizgiseldir diye? İnanmayın, resmen döngüsel zamanlardayız; üstelik kısır döngüsel. Döner kapılar açıldı önümüzde ve yeni yıla bu döner kapılardan girdik. Girerken, tüm korkularımızı ve kaygılarımızı geride bırakıp barış dolu, yaşanabilir bir zamana ve mekâna girme umuduyla yeni yıl dileklerinde bulunduk birbirimize. Sonra ne mi oldu? Önümüzde açılan döner kapıya adımımızı atar atmaz 360 derece döndürdüler bizi ve yine aynı zaman ve mekân içine, aynı noktaya bırakıldık. İlerliyoruz hissi veren saat zamanı aldatmasın sizi, dolap beygirleri gibi dönüp duruyoruz merkezin etrafında. İktidar, zaman ve mekânı kendi etrafında öylesine bükmüş ki hep aynı olanın geri geldiği ve farkın bir türlü ortaya çıkmadığı zamanlardayız.
Hâlâ çemberin içindeyiz
Hıristiyanlar kendilerini paganlardan ayırt etmek için “biz modernler” derken döngüsel zamanı temsil eden Oroborus’u, yani kendi kuyruğunu yutan yılanı kesip bir başlangıcı bir de sonu olan düz bir çizgi haline getirmiş ve sonsuzca bölünerek birimlere ayrılabilen çizgisel zamanı icat etmişlerdi. Ama hâlâ çemberin içindeyiz, biz modernleri kandırdılar ya da kandırılmak istedik. Dil sürçmeleri önemlidir. Ne demişti Başbakanımız? “Onların kafasındaki İslam ile Türkiye’de yaşanan ve bizim savunduğumuz İslam arasında 180 derece değil 360 derece fark var.” Bunun matematik bilgisizliği olduğuna inanmıyorum. O kadar çok dilleri sürçüyor ki her sürçtüğünde niyetlerini açık ettiler. Şimdi, “Bizim başkanlık sistemimiz ile Hitler diktatörlüğü arasında 180 derece değil 360 derece fark var” diyeceklerini kestirebiliyoruz. Dedim ya çizgisel zaman yanılsamasına kapılıyoruz, ama aslında döngüsel zamanlarda dönüp duruyoruz. Kapitalizm zamanı kendi etrafında döndürdükçe hep aynı olan, yani yıkım geri geliyor.
Hıristiyanlar kendilerini paganlardan ayırt etmek için “biz modernler” derken döngüsel zamanı temsil eden Oroborus’u, yani kendi kuyruğunu yutan yılanı kesip bir başlangıcı bir de sonu olan düz bir çizgi haline getirmiş ve sonsuzca bölünerek birimlere ayrılabilen çizgisel zamanı icat etmişlerdi. Ama hâlâ çemberin içindeyiz, biz modernleri kandırdılar ya da kandırılmak istedik. Dil sürçmeleri önemlidir. Ne demişti Başbakanımız? “Onların kafasındaki İslam ile Türkiye’de yaşanan ve bizim savunduğumuz İslam arasında 180 derece değil 360 derece fark var.” Bunun matematik bilgisizliği olduğuna inanmıyorum. O kadar çok dilleri sürçüyor ki her sürçtüğünde niyetlerini açık ettiler. Şimdi, “Bizim başkanlık sistemimiz ile Hitler diktatörlüğü arasında 180 derece değil 360 derece fark var” diyeceklerini kestirebiliyoruz. Dedim ya çizgisel zaman yanılsamasına kapılıyoruz, ama aslında döngüsel zamanlarda dönüp duruyoruz. Kapitalizm zamanı kendi etrafında döndürdükçe hep aynı olan, yani yıkım geri geliyor.
Kapitalizm vakti paraya çevirmek için çizgisel zamanı daha da küçük birimlere ayırdı ve çizgisel zaman, bizim için sadece bekleyiş ve erteleme demektir. Biz beklerken ve hayallerimizi hep daha öteye ertelerken iktidar kendi etrafında döndürdüğü zamanda bıkmadan usanmadan yıkım projelerini yineleyip duruyor. Hep aynı olan geri geliyor: Yeryüzünün yıkımı, toplumların yıkımı; yoksulluk; yerinden yurdundan edilmiş göçmenler; emekçilerin sömürülmesi; etnik temizlik; kadın katliamları; cinsiyetçilik ve faşizm. Ve biz hâlâ bunların masum dil sürçmeleri olduğuna inanıyoruz. Kısır döngüsel zamanda kıstırıldığımızın farkında bile değiliz.
Zamanı durduralım
Zamanı giderek hızlandırıyorlar, deli gibi koşturuyorlar bizi; hep bir yerlere yetişiyoruz; bizlere ayrılan parkurlarda birbirimizle yarışıyoruz. Çizgisel zaman yanılsaması burada da peşimizi bırakmıyor, ilerlediğimizi sanıyoruz. Ama aslında devasa bir santrifüjün içindeyiz, hızını giderek arttırdıkları. Santrifüj döndükçe kanın plazma ve hücrelerine ayrışması gibi biz de giderek birbirimizden ayrışıyoruz ve sersemlemiş halde gece yatağa uzandığımızda hiçbir şey hatırlamıyoruz, sadece belleksiz bir pıhtı kalıyor geriye. Ve faşizm, tam da bu hızdan serseme dönmüş, ne olup bittiğini fark edemeden dönen yığıntının hızara dönüşmesidir; önüne gelen her şeyi biçen bir hızara. Hızara dönüşmemiz an meselesi.
Zamanı giderek hızlandırıyorlar, deli gibi koşturuyorlar bizi; hep bir yerlere yetişiyoruz; bizlere ayrılan parkurlarda birbirimizle yarışıyoruz. Çizgisel zaman yanılsaması burada da peşimizi bırakmıyor, ilerlediğimizi sanıyoruz. Ama aslında devasa bir santrifüjün içindeyiz, hızını giderek arttırdıkları. Santrifüj döndükçe kanın plazma ve hücrelerine ayrışması gibi biz de giderek birbirimizden ayrışıyoruz ve sersemlemiş halde gece yatağa uzandığımızda hiçbir şey hatırlamıyoruz, sadece belleksiz bir pıhtı kalıyor geriye. Ve faşizm, tam da bu hızdan serseme dönmüş, ne olup bittiğini fark edemeden dönen yığıntının hızara dönüşmesidir; önüne gelen her şeyi biçen bir hızara. Hızara dönüşmemiz an meselesi.
Ve bu hızarlaşmış zamanı durdurmazsak paramparça olmuş bedenlerden başka bir şey kalmayacak geriye. Gnostikler gibi, ansızın zamanı kesintiye uğratıp ani bir bilinç edimiyle kendi diriliş koşullarımızı yaratamazsak ölüyüz biz. Agamben haklı, bu kesintiye uğratılmış zaman deneyimi “devrimcidir.” Geçmişin, olumsuzlanarak gözden düşürülmüş tüm değerlerini bir anda ele geçireceğimiz kesinti anı. “Gerçek tarihsel materyalist, sonsuz çizgisel zaman boyunca anlamsız bir gelişme hayali peşinde koşan kişi değildir… her an zamanı durdurabilecek kişidir” diyor Agamben, Benjamin’e atıfta bulunarak (Çocukluk ve Tarih, çev. Betül Parlak, Kanat). İktidarın çizgisel zamanı kendi etrafında bükerek yarattığı santrifüj hızara dönüşmeden, çok geç olmadan durdurmalıyız zamanı. Unutmayın, bizim faşizmimiz ile Hitler faşizmi arasında 180 derece değil, 360 derece fark olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder