Ağaçlara su yürüme zamanı çoktan geçti; şimdi ağaçların yürüme zamanı. Ağaçlar da yürür. Hani, Tolkien’in ‘Yüzüklerin Efendisi’ndeki ağaçların Isengard’a saldırdığı sahne var ya; işte o sahneden bahsediyorum. Ya da durduğu yere kök salarak yerleşik hale gelebilen, tepeden dayatılmış değerlere, otoriteye, baskıya boyun eğebilen insanlardan.
Ağaçların yürüdüğünü gördük. Doğası gereği kendisini bir yere sabitleyen, kendisine karşı yapılan zulme tepki göstermek istese de gösteremeyen ağacın arzusu ve isyanı, yürüme yeteneği olanlara sirayet edince ağaçların aklı, ayakları, kolları, elleri olmuştuk da yürümüştük. Bizler mi yürüdük yoksa ağaçlar mıydı yürüyen? Ayrım yapmak zor; doğanın ve insan doğasının ayrımsız isyanıydı. İsmimizi ağaçların önünde yitirmiştik ve bir ağaçla konuşur gibi konuşmuştuk birbirimizle: “Alice ismini ağaçların önünde yitirir, Humpty-Dumpty Alice’e bakmaksızın bir ağaçla konuşur” (Deleuze, ‘Anlamın Mantığı’, çev. Hakan Yücefer, Norgunk).
Ağaçların yürüdüğünü gördük. Doğası gereği kendisini bir yere sabitleyen, kendisine karşı yapılan zulme tepki göstermek istese de gösteremeyen ağacın arzusu ve isyanı, yürüme yeteneği olanlara sirayet edince ağaçların aklı, ayakları, kolları, elleri olmuştuk da yürümüştük. Bizler mi yürüdük yoksa ağaçlar mıydı yürüyen? Ayrım yapmak zor; doğanın ve insan doğasının ayrımsız isyanıydı. İsmimizi ağaçların önünde yitirmiştik ve bir ağaçla konuşur gibi konuşmuştuk birbirimizle: “Alice ismini ağaçların önünde yitirir, Humpty-Dumpty Alice’e bakmaksızın bir ağaçla konuşur” (Deleuze, ‘Anlamın Mantığı’, çev. Hakan Yücefer, Norgunk).
ALGILARIN GÜCÜ
İç Güvenlik Yasası’yla, faşizmin toprağına dikili ağaçlar yetiştirilmek isteniyor. Yürüme yeteneklerini yitirmiş ve her türlü zulme katlanan gömülü bir tebaa. ABD’nin Irak’a saldırısı sırasında iliştirilmiş gazetecilik diye bir deyim girmişti dilimize; İngilizcesi “embedded journalism”; ‘iliştirilmiş’ sıfatı yetersiz kalıyor; doğrusu ‘gömülü’ olmalı. Susan Sontag, gömülü gazeteciliğin tarihini, 1982’deki Falkland Savaşı’nda İngiltere tarafından bölgeye giriş izninin sadece iki gazeteciye verilmesi, televizyon yayınının yasaklanmasıyla başlatıyor (bkz Başkasının Acısına Bakmak, Agora Kitaplığı). Artık iktidar medyaya iliştirdiği gazete sahipleri ve gazetecilerle neredeyse tüm medyayı ölü toprağına çevirirken, gerçeklik algımızı da bu toprağa gömmüştür. Medyada gösterilenleri gerçek gibi algılayan, algıları sadece medyada gösterilenlere açık, başına ne geldiğinden habersiz, iktidara iliştirilmiş, daha doğrusu gömülmüş bir tebaa. Park ve Bahçeler Müdürlüğü’nün yapay ortamlarında yetiştirilmiş bitkiler gibi. Ve yine yürümeye kalkışabilirler korkusuyla, ağaçların köklerini silindirle toprağın içine iyice sıkıştırıyorlar ve durmadan buduyorlar bedenlerini ve algılarını. Ağaçlara su yürüme zamanı geçti ama budama zamanı hiç ara vermeden sürüyor.
İç Güvenlik Yasası’yla, faşizmin toprağına dikili ağaçlar yetiştirilmek isteniyor. Yürüme yeteneklerini yitirmiş ve her türlü zulme katlanan gömülü bir tebaa. ABD’nin Irak’a saldırısı sırasında iliştirilmiş gazetecilik diye bir deyim girmişti dilimize; İngilizcesi “embedded journalism”; ‘iliştirilmiş’ sıfatı yetersiz kalıyor; doğrusu ‘gömülü’ olmalı. Susan Sontag, gömülü gazeteciliğin tarihini, 1982’deki Falkland Savaşı’nda İngiltere tarafından bölgeye giriş izninin sadece iki gazeteciye verilmesi, televizyon yayınının yasaklanmasıyla başlatıyor (bkz Başkasının Acısına Bakmak, Agora Kitaplığı). Artık iktidar medyaya iliştirdiği gazete sahipleri ve gazetecilerle neredeyse tüm medyayı ölü toprağına çevirirken, gerçeklik algımızı da bu toprağa gömmüştür. Medyada gösterilenleri gerçek gibi algılayan, algıları sadece medyada gösterilenlere açık, başına ne geldiğinden habersiz, iktidara iliştirilmiş, daha doğrusu gömülmüş bir tebaa. Park ve Bahçeler Müdürlüğü’nün yapay ortamlarında yetiştirilmiş bitkiler gibi. Ve yine yürümeye kalkışabilirler korkusuyla, ağaçların köklerini silindirle toprağın içine iyice sıkıştırıyorlar ve durmadan buduyorlar bedenlerini ve algılarını. Ağaçlara su yürüme zamanı geçti ama budama zamanı hiç ara vermeden sürüyor.
ÜÇ TÜR BUDAMA
Bahçecilikle ilgili internet sitelerine girdiğinizde bahçe uzmanları üç tür budamanın olduğunu söyleyecektir size: 1. Terbiye budaması 2. Ürün Budaması ve 3. Gençleştirme Budaması. Terbiye budaması, meyve fidanlarına ürün verinceye kadar uygulanan ve asıl amacı ağaca biçim vermek olan budamadır. Çok erken yaşta eğitim sistemine dahil edilen, her yöne dal budak salmaya teşne, yerinde duramayan genç fidanlara uygulanır ve sonunda yerleşik, biçimlendirilmiş, normatif ağaçlar yaratılır. Bu ağaçlar, çalışma hayatına girince ürün budamasına tabi tutulacaklardır. Verimli olabilmeleri ve sağa sola dallanıp dağılmamaları için gereksiz olduğuna karar verilen dalları budanır. Çalıştığı şirketin ya da kurumun amacına uygun olan dallar kalır geriye. Ve son olarak, yaşlandıkça verimlilikleri düşmesin diye ağaçların kalın dalları kesilerek gençleştirme budaması yapılır. İktidar ağaçların yatay hareketlerini, kudretleri elverdiğince uzam içinde yayılmalarını önlemek için dallarını buduyor sadece; yeraltındaki köklerine dokunmuyor.
Deleuze’ün ‘Anlamın Mantığı’nda da her şey yüzeyde gerçekleşir. Yeraltı köklerinde değil de bedenin ya da yerin yüzeyinde. Köklerinden kurtulmuş ağaçlar yürüyebilir sadece ve köklerinden kurtuldukları ölçüde yüzeyde, yüzey uzantıları sayesinde oluşlar yaşayabilirler. İktidar ataerkillik, milliyetçilik, ırkçılık gibi mevcut kökleri güçlendirir ya da yeni kökler icat eder çünkü. Uzamın içinde yayılarak ve bağlantılar kurarak yürüyen fidanları önce köklendirip yere bağlar, sonra da budar. “Herkes tarafını seçsin” diyormuş iktidar. Ben kendi payıma her yöne dallanan, yürüyen bir ağaç olmayı seçeceğim.
Deleuze’ün ‘Anlamın Mantığı’nda da her şey yüzeyde gerçekleşir. Yeraltı köklerinde değil de bedenin ya da yerin yüzeyinde. Köklerinden kurtulmuş ağaçlar yürüyebilir sadece ve köklerinden kurtuldukları ölçüde yüzeyde, yüzey uzantıları sayesinde oluşlar yaşayabilirler. İktidar ataerkillik, milliyetçilik, ırkçılık gibi mevcut kökleri güçlendirir ya da yeni kökler icat eder çünkü. Uzamın içinde yayılarak ve bağlantılar kurarak yürüyen fidanları önce köklendirip yere bağlar, sonra da budar. “Herkes tarafını seçsin” diyormuş iktidar. Ben kendi payıma her yöne dallanan, yürüyen bir ağaç olmayı seçeceğim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder