26 Haziran 2014 Perşembe

KONSTRÜKTİVİSTLER DE DAĞA ÇIKMIŞLARDI





RAHMİ ÖĞDÜL
26.06.2014
Yasalar bizi bağlar, üstelik yere bağlar, çivilercesine. Yerçekimi yasası da bir doğal kuvvet olarak, fiziksel anlamda bizi yere bağlasa da bu yasayı yine doğal kuvvetleri kullanarak aşmayı başarmıştır insanoğlu. Asıl mesele, siyasi iktidarın bu doğal yasanın üzerine kendi yasalarını bindirerek bizi iyice yere bağlamasıdır; buna çivilemek desek daha doğru olacak. Ne kadar çabalasanız da yerden kopamayacak duruma dek yasalarla çivilemeye çalışır bizi iktidar. İktidarın çekim yasalarıyla yere bağlanacağınızı anladığınızda yükseklere, dağlara çıkmaktan başka çareniz kalmayabilir. Yere çivilenen bireyler çividen kurtulduklarında soluğu dağlarda alır; iktidarın boşluk bırakmamacasına kodladığı yerin boğucu havasından, dağların “deli rüzgârlara” açık havasına kaçmaktan başka çare kalmayabilir. Sabahattin Ali, “Ovalar bana çok dardır/Benim meskenim dağlardır” dizelerinde bu kaçışı dillendirir.
İktidarın yasaları düz ovada geçerlidir; “Ferman padişahın, dağlar bizimdir” diyen göçebeler, iktidarın geometrik yasasının düzlüklerde geçerli olduğunu, yükseklere, dağlara çıkıldıkça bu yasanın geçerli olmadığını deneyerek öğrenmişlerdir. Yerçekimi yasası gibi, iktidarın bedenleri tutsak alan çekim yasası da yerden koptukça gücünü yitirir. Dağların hep yukarıya doğru yükselen dorukları, bedenleri çekim yasalarından özgürleştirir ve ovanın düzlüğünde geçerli olan Öklidyen geometrinin belirlenimci yasalara dayalı stratejisi, dağların kıvrımlı yapısında belirlenimsizliğe bırakır kendini. Düzlükte bir satranç tahtasının ızgara planındaki gibi, bireyin hareketlerini kestirebilen iktidar, yükselen ve eğrilen dağın kıvrımlı yapısında iş göremez hâle gelir.
1920’lerde Rus konstrüktivistler de yerin aşırı kodlanmış, yasalı düzleminden kurtulup havalanmak istemişlerdi. Yerçekiminden kurtulup havalanmak mümkündür. Vladimir Mayakovski yerleşiklerin dünyasından kaçabileceğimizi söyler: “Kanatlarla tekerlekleri takıp evle beraber cümbür cemaat havalanabilirsiniz.” Tatlin, “letatlin” adını verdiği kanatlı bisikleti tam da bu amaca uygun şekilde tasarlanmıştır; dağların deli rüzgârlarını hissedebilmek için havalanmak gerek: “Uçağın mekanik uçuşu, uçma hissini elimizden aldı, bedenimizin hava içindeki hareketini hissetmiyoruz.” Ve eklemiştir: “nasıl suda yüzmeyi ya da bisiklet sürmeyi öğreniyorsak bununla havada uçmayı da öğrenmemiz gerekiyor.” Havada uçmayı öğrenmek, yasalarıyla bizi çivilercesine yere bağlamaya, yerleştirmeye kalkışan iktidarın hamlesinden bir kaçış yoludur; her şey havalanabilir.
Doğanın kuvvetlerini kullanarak, doğanın bir kuvveti olan yerçekiminden kurtulabiliyor insan. Ama iktidarın çekiminden kurtulmak o kadar kolay değil. Yerçekimi iktidarın elinde politik bir dayatmaya dönüşebiliyor. Rus Konstrüktivistlerinin ardından gelen Stalin döneminde, artık yerden havalanmış bir adam görüntüsüne tahammül edemez iktidar. Konstrüktivistlerin yerden kaçma ve kozmopolitleşme denemeleri yeni dönemle birlikte vatana ihanet sayılmaya başlamıştır. Her şey yere çivilenir. Bu dönemde “uzay uçuşları için dikilen anıt bile yere lök gibi oturmuştur... Kozmonot yerçekimine karşı boşuna uğraşıyor gibidir” diye belirtir Susan Buck-Morss, Rüya Âlemi ve Felaket’te (Metis). 
Yasalarıyla bizi yere, yeryüzüne çivilemek ister iktidar; yerçekimi yasasını politik bir saçmalığa dönüşünceye kadar abartır. Sürekli havalanan, çekim yasalarını ihlal eden bedenler, uzuvlar, nesneler canını sıkar. Elini havalandırıp el işareti yapan bir beden can sıkıcıdır; hemen çekim yasaları devreye sokulur ve 16 Mart’taki İzmir mitinginde elini havaya kaldırıp başbakana hakaret ettiği gerekçesiyle bir kadının iki yıla kadar hapis cezası istenir. Havalanan eller olmadık işaretler yaparak tüm çekim yasalarını ihlal edebilir ve havalanan ellerin nelere muktedir olacağını çok iyi bilir iktidar.
İktidarın çekim yasalarından, Öklidyen geometrisinden kendini kurtararak Gezi olaylarına katılan Ayşe Deniz Karacagil ya da nam-ı diğer kırmızı fularlı kadın, iktidar tarafından çivileneceğini anladığında dağların yolunu tutmuştur. Dağların deli rüzgârları vardır çünkü ve “yerel” iktidarın çivileri burada iş göremez artık. Ovaların boğucu havası yerini, deli deli esen enternasyonal bir rüzgâra bırakmıştır. “Ben oraya enternasyonalizmi savunan insan olarak gidiyorum. Aynı Deniz Gezmiş’ler gibi” diye yazan bir mektup bıraktı geriye. Sabahattin Ali, Rus Konstrüktivistler ve Ayşe; hepsinin saçlarında dağların deli rüzgârları. Biz yerleşikler ya klimanın yapay esintisiyle oyalanıyoruz ya da pencerelerimiz ardına kadar açık, kentlerin boğucu havasından bizi kaçıracak deli rüzgârları bekliyoruz sadece.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder