RAHMİ ÖĞDÜL
26.09.2013
Coğrafyaya düşülen bir dipnot gibi duruyor akarsu; heybetli, kaskatı bir dağın dibinde uzanan akışkan bir dipnot. Ana gövdenin, iktidar metninin altında uzanan akışkan ayaklar. Metin içindeki hiyerarşi, toplumsal hiyerarşiyi olduğu gibi yansıtıyor. Dipnotun İngilizcesine bakmak yeterli: ‘Footnote’ yani ayak notu. Hani iktidarın meşhur sözü varya, “Ayaklar baş olunca kıyamet kopar” diye; işte baş ve ayaklardan oluşmuş toplumsal hiyerarşinin aynısını metin içerisinde de görüyoruz ve bu metinsel hiyerarşiyi coğrafyaya aktarmış İngiliz sanat kolektifi Freee. 2004’te İngiltere’de Dave Breech, Andy Hewitt ve Mel Jordan tarafından kurulan Freee sanat kolektifi görsel ve dilsel müdahalelerle iktidarın hamlelerini kamusal mekânlarda görünür kılıyorlar.
Büyük anlatı olarak egemen tarihin, eril tarihin (‘His story’, yani erkeğin öyküsünün) bastırdığı dipnotu görünür kılmak için sanatçılar akarsuyun kıyısına “PROTEST DRIVES HISTORY” (“Tarihi sürükleyen isyandır”) yazan bir pankart asmışlar. Pankartın turuncu tonu yeşil sulara vuruyor. Toplumsalı coğrafyanın diline ya da coğrafyanın dilini toplumsala çevirerek heybetli bir dağın altında uzanan ve akışıyla dağı aşındıracak dipnotların isyanını vurguluyor poster: doğanın isyanı ya da isyanın doğası. Akarsuyun aşındırdığı kayalar geçmiş isyanların izlerini taşıyor.
Gaston Bachelard “Akarsu size konuşmayı öğretecektir” diyor, Su ve Düşler kitabında (YKY, 2006). “Acılara ve anılara karşın, iyi hissetmeyi ve enerjiyi öğretecektir size. Her an taşların üzerinde yuvarlanan yusyuvarlak bir sözcük çıkartıverecektir ağzından size.” Heybetli eril tarihin dibindeki akarsu bize isyanı fısıldıyor. Ana metinden, egemen tarihten dışlanmışları barındırıyor akarsu içinde. Su, kimyasal yapısından dolayı evrensel çözücü olarak kabul edilir. Neredeyse yeryüzünü oluşturan tüm elementleri çözünmüş halde içerir bünyesinde. “O kadar çok tözü özümser ki! O kadar çok özü kendine çeker ki! Şeker ve tuz gibi birbirine karşıt maddeleri kolaylıkla kabul eder. Bütün renklere, bütün tatlara, bütün kokulara bürünebilir” diye ekliyor Bachelard. İsyanın tüm renklerini bünyesinde içerir, gökkuşağı gibi.
İktidar sudan korkar. Kimyasal terimlerle konuşacak olursak, tam bir hidrofobiktir. Bir de suyu seven, suda kolaylıkla çözünen bileşikler vardır ve bunlara kimyada hidrofilik denir. Her şeyi katılaştıran, hiyerarşik kuleler kuran iktidarın aşağıladığı dipnotlar ya da ayaklar hidrofiliktir, suda kolaylıkla çözünebilir ve bir doğal felaket gibi sel olup akabilirler sokaklarda. Tüm farklılıkları bünyesinde taşıyan suya baktığımızda sadece akışkan bir sıvı görürsünüz. İktidarın gösteri toplumunun aksine su göstermeyen bir toplumdur. İktidar katılaşırken bünyesine almadığı tüm öğeler suyun içinde çözünür ve akışkanlaşır. Gezi olaylarında iktidarın katılığından dışlanan çokluğun bir akarsu gibi aktığına ve kayaları aşındırarak kendi yatağını açtığına tanık olduk.
1930larda Avrupa’da büyüyen faşizm tehlikesine karşı birleşen tüm unsurlar Halk Cepheleri kurmuşlar ve Fransa’da olduğu gibi bazı Halk Cepheleri seçimleri kazanmış ve yönetimde yer almışlardı. Tüm farklı bileşenleriyle bir seli yeniden katılaştırmak için iktidar bedenlere çeki düzen vermeye girişti. 1938’de Halk Cephesi’nin (Front Populaire) güçlü kalemi Jules Romain yazdığı bir makalede işçileri kıyasıya eleştiriyordu. Çalışma saatlerinin büyük ölçüde azaltılmasından doğan boş zamanlarını işçiler kamışla balık avlamakla geçiriyorlardı. Yazar ciddi bir devrim yapmış olduklarını, ancak bunun balıkçı sayısını arttırmak dışında bir işe yaramadığını sert dille eleştirmişti. Oysa işçiler akarsuyun ağzından çıkacak sözcüğü işitmek için orada olabilirlerdi. Ne diyordu Bachelard: Akarsu, “acılara ve anılara karşın, iyi hissetmeyi ve enerjiyi öğretecektir size. Her an taşların üzerinde yuvarlanan yusyuvarlak bir sözcük çıkartıverecektir ağzından size.” Akarsu, bize konuşmayı öğretiyor; tarihin ve toplumun dipnotlarına, ayaklarına isyanı fısıldıyor.
Not: Freee sanat kolektifinin kamusal mekânlar için hazırladığı “Protest drives history” posteri, 13. İstanbul Bienali kapsamında Tophane’deki Antrepo no.3’de yer almaktadır. Açık alan için hazırlanmış bu posterin kapalı bir mekânda sergilenmesi, kamusaldan kovulmamızın bir göstergesi. Postere kulak verelim: “Tarihi sürükleyen isyandır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder