RAHMİ ÖĞDÜL
19.09.2013
Doğanın estetik haz alınacak seyirlik bir nesneye, bir peyzaja dönüşmesine kentlerde çokça tanık oluyoruz. Dolaşırken karşımıza “Lütfen peyzaj alanına girmeyiniz!” türünden uyarıcı yazılar çıkabiliyor. Içine giremediğimiz, çitlerle çevrili, ancak karşısında durup seyredebileceğimiz doğanın, doğa olup olmadığını sorgulamadan yolumuza devam ediyoruz. Oysa bir düşmanı alt edip kafese kapatmaktan farkı yok kent içi park ve bahçelerin. Kapitalizm doğayı otoyollarla, HES projeleriyle adeta bir düşman gibi yok ederken, kent içinde doğanın tamamen denetim altına alındığı, evcilleştirildiği seyirlik bahçeler, bir başka deyişle sirkler kuruyor.
Doğanın içinde doğanın bir kuvveti gibi devinmek yerine, doğayı gördüğümüz yerde yok ediyor ve sadece denetlediğimiz, amiyane tabirle maymuna çevirdiğimiz doğanın temsilllerini alıyoruz içeri. İktidara bakılırsa bu düzenlemelerin hepsi ağaç ve doğa sevgisinden kaynaklanıyor. Geometrik bir düzleme yerleştirilmiş ve sürekli denetim altında tutulan doğanın, despot bir yönetimin ürünü olduğunu görmek için Göztepe Parkı’na bakmanız yeterli. İktidarın doğaya nasıl da dışarıdan, zorla form dayattığının güzel bir örneği. Artık burada doğanın kendi doğasına göre gelişip serpilmesi mümkün değil. Bitkiler dayatılan formu ihlal ettiklerinde, bahçenin geometrisini bozduklarında despot bahçıvanın makasından kaçamıyorlar.
Toplumda da bahçıvanın makası iş başında. Çoklu doğamızla her yöne uç vererek yatay bir toplumsal örtü olarak gelişmemizi önlemek için bahçıvan durmadan buduyor bizi. Lise eğitimim sırasında okulun kapısında elinde makasla bekleyen bahçıvanın saç kontrolünde az budanmamıştım. İstediği forma sokmak için devletin tüm aygıtlarını kullanarak toplumu budanmış bir peyzaj olarak kurmaya çalışıyor, iktidar koltuğundan keyifle seyredebileceği seyirlik bir peyzaj olarak. Geometrik bir düzleme göre yerleştirilmiş, iktidarın bakışına göre tasarlanmış bir bahçe olarak toplum. İktidarın nasıl bir toplum kurmak istediğini mikro ölçekte gözlemlemek için Göztepe Parkı’nın despot barok tasarımı bize yeterince ip ucu veriyor. Aşırı simetrik, aşırı budanmış, zorla geometrik şekle sokulmuş bu barok bahçe tasarımıyla başbakan’ın AKM’yi yıkıp yerine barok bir opera binası yapmayı önermesi örtüşüyordu. Aslında ülkeyi de barok bir bahçe tasarımı gibi düzenlemek var kafasının içinde. 17. yüzyıl Barok bahçe tasarımı, merkezi, hiyerarşik bir devlet ve dünya düzeninin simgesiydi.
Pencere içine yerleştirilmiş kuru yapraklardan bir bahçe yaratmış sanatçı Evrim Kavcar; pencereye uzanan kalorifer borusunun ucunu yılana dönüştürerek cennet bahçesinin mutlak uyumunu tehdit eden doğanın kuvvetlerini sezdiriyor bize. Başka bir pencerenin içini ise sanatçı İnsel İnal porselen bıçaklarla doldurmuş. Doğa ve kültür karşıtlığını yansıtıyorlar. Kavcar, doğanın birbirine benzemeyen örüntülerini bir araya getirirken, İnal birbirlerine tıpatıp benzeyen kültür ürünlerini yineleyerek tek düzeliği vurguluyor ve bu tek düzelik aynı zamanda şiddet içeriyor bünyesinde. Aşırı düzenin, yüzeyde görünen mutlak uyumun altında şiddetin yattığını görünür kılmış. Kadıköy Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde yirmi bir sanatçının katılımıyla gerçekleştirilen ‘Zemberek’ başlıklı sergiden söz ediyorum. Gezi olaylarıyla birlikte mutlak düzenin altındaki şiddetin nasıl yüzeye çıktığını, yansıdığını gösteren işler yer alıyor sergide. Kurulu düzenin zembereğinin işlemesi için şiddet kullanıyor iktidar. Doğayı ve toplumu zorla şekle sokmaya çalışan iktidarın zembereğinin boşalacağını biliyoruz.
Not: Kadıköy NHKM’de 22 Eylül’e kadar açık kalacak ‘Zemberek Sergisi’nde; Arzu Yayıntaş, Beksultan Oğuz, Betül Akzambaklar, Burhan Yılmaz, Cüneyt Çelik, Evrim Kavcar, Hangar Sanat Oluşumu (Atilla İlkyaz, Cebrail Ötgün, Cezmi Orhan), Hazal Aksoy, İnsel İnal, Mahal, Nazım Serhat Fırat, Neriman Polat, Özge Ünlütürk, Seçkin Tercan, Seher Uysal, Selin Kocagöncü, Tuğçe Kızılağıl, Yusuf Murat Şen’in çalışmaları yer alıyor.
Doğanın içinde doğanın bir kuvveti gibi devinmek yerine, doğayı gördüğümüz yerde yok ediyor ve sadece denetlediğimiz, amiyane tabirle maymuna çevirdiğimiz doğanın temsilllerini alıyoruz içeri. İktidara bakılırsa bu düzenlemelerin hepsi ağaç ve doğa sevgisinden kaynaklanıyor. Geometrik bir düzleme yerleştirilmiş ve sürekli denetim altında tutulan doğanın, despot bir yönetimin ürünü olduğunu görmek için Göztepe Parkı’na bakmanız yeterli. İktidarın doğaya nasıl da dışarıdan, zorla form dayattığının güzel bir örneği. Artık burada doğanın kendi doğasına göre gelişip serpilmesi mümkün değil. Bitkiler dayatılan formu ihlal ettiklerinde, bahçenin geometrisini bozduklarında despot bahçıvanın makasından kaçamıyorlar.
Toplumda da bahçıvanın makası iş başında. Çoklu doğamızla her yöne uç vererek yatay bir toplumsal örtü olarak gelişmemizi önlemek için bahçıvan durmadan buduyor bizi. Lise eğitimim sırasında okulun kapısında elinde makasla bekleyen bahçıvanın saç kontrolünde az budanmamıştım. İstediği forma sokmak için devletin tüm aygıtlarını kullanarak toplumu budanmış bir peyzaj olarak kurmaya çalışıyor, iktidar koltuğundan keyifle seyredebileceği seyirlik bir peyzaj olarak. Geometrik bir düzleme göre yerleştirilmiş, iktidarın bakışına göre tasarlanmış bir bahçe olarak toplum. İktidarın nasıl bir toplum kurmak istediğini mikro ölçekte gözlemlemek için Göztepe Parkı’nın despot barok tasarımı bize yeterince ip ucu veriyor. Aşırı simetrik, aşırı budanmış, zorla geometrik şekle sokulmuş bu barok bahçe tasarımıyla başbakan’ın AKM’yi yıkıp yerine barok bir opera binası yapmayı önermesi örtüşüyordu. Aslında ülkeyi de barok bir bahçe tasarımı gibi düzenlemek var kafasının içinde. 17. yüzyıl Barok bahçe tasarımı, merkezi, hiyerarşik bir devlet ve dünya düzeninin simgesiydi.
Pencere içine yerleştirilmiş kuru yapraklardan bir bahçe yaratmış sanatçı Evrim Kavcar; pencereye uzanan kalorifer borusunun ucunu yılana dönüştürerek cennet bahçesinin mutlak uyumunu tehdit eden doğanın kuvvetlerini sezdiriyor bize. Başka bir pencerenin içini ise sanatçı İnsel İnal porselen bıçaklarla doldurmuş. Doğa ve kültür karşıtlığını yansıtıyorlar. Kavcar, doğanın birbirine benzemeyen örüntülerini bir araya getirirken, İnal birbirlerine tıpatıp benzeyen kültür ürünlerini yineleyerek tek düzeliği vurguluyor ve bu tek düzelik aynı zamanda şiddet içeriyor bünyesinde. Aşırı düzenin, yüzeyde görünen mutlak uyumun altında şiddetin yattığını görünür kılmış. Kadıköy Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde yirmi bir sanatçının katılımıyla gerçekleştirilen ‘Zemberek’ başlıklı sergiden söz ediyorum. Gezi olaylarıyla birlikte mutlak düzenin altındaki şiddetin nasıl yüzeye çıktığını, yansıdığını gösteren işler yer alıyor sergide. Kurulu düzenin zembereğinin işlemesi için şiddet kullanıyor iktidar. Doğayı ve toplumu zorla şekle sokmaya çalışan iktidarın zembereğinin boşalacağını biliyoruz.
Not: Kadıköy NHKM’de 22 Eylül’e kadar açık kalacak ‘Zemberek Sergisi’nde; Arzu Yayıntaş, Beksultan Oğuz, Betül Akzambaklar, Burhan Yılmaz, Cüneyt Çelik, Evrim Kavcar, Hangar Sanat Oluşumu (Atilla İlkyaz, Cebrail Ötgün, Cezmi Orhan), Hazal Aksoy, İnsel İnal, Mahal, Nazım Serhat Fırat, Neriman Polat, Özge Ünlütürk, Seçkin Tercan, Seher Uysal, Selin Kocagöncü, Tuğçe Kızılağıl, Yusuf Murat Şen’in çalışmaları yer alıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder