23 Eylül 2010 Perşembe

2. ÇANAKKALE BİENALİ: SANATI VE KENTİ BİRLİKTE KEŞFETMEK


RAHMİ ÖĞDÜL

23 Eylül 2010

Bu yıl ikincisi düzenlenen Bienal Çanakkale’ye çok yakışıyor. Seyhan Boztepe ve Denizhan Özer’in duygu ve emek yüklü küratörlük çabaları ve de yerel yönetimin, onlarca gönüllünün desteğiyle, kentin dokusuna yayılmış on iki mekânda yirmi ülkeden yetmişin üzerinde sanatçının yapıtları sergileniyor. Çanakkale’de; Bienal hem kenti hem de sanatı birlikte ve aynı anda keşfetme fırsatı sunuyor; sergi mekânlarını gezerken kentin farklı toplumsal ve tarihsel katmanlarını ve bu katmanlar arasındaki yitik bağları yürüyerek görünür kılabiliyor; bir örümcek gibi kent içinde dolaşarak, birbirinden ayrık duran unsurlar arasında ağlar dokuyor ve kenti kendinizin kılabiliyorsunuz. Sanat üzerinden kentle, kent üzerinden sanatla karşılaşmaların yaşandığı bir Bienal ortamında kurulacak dostluklar da işin cabası.

Sanatın çok farklı alanlarında (enstalasyon, tuval resmi, fotoğraf, beden sanatı, heykel, video sanatı vb) ürünler veren sanatçılar kentin kıvrımları arasında sakladıkları yapıtlarıyla “sanatı bul, kenti keşfet” oyunu oynatıyorlar size bir bakıma. Görece küçük bir alana yayılan ve yürüyerek gezilebilen bir kent olması nedeniyle Çanakkale bu tür oyunlar için harika bir ortam oluşturuyor. Sanat ve tüm toplumsal, tarihsel kıvrımları ve katmanlarıyla kent birbirlerinin içine derinlemesine nüfus etmiş.

Kentte büyük bir sergileme mekânının olmamasını küratörler bir avantaja dönüştürmüşler. Eski Ermeni Kilisesi, Asker Hamamı, Otogar’daki depo, Korffman Kütüphanesi, Çanakkale Deniz Müzesi, ÇOMÜ Kültür Evi, Romanların yaşadığı Fevzipaşa Mahallesi’ndeki metruk depo binası, kentin geçmişi ve bugünüyle farklı düzeylerde ilişki kuran mekânlar. Bu mekânlarda yer alan yapıtlar hem mekânın içine gömüldüğü yer ile hem de mekânın geçmişiyle bağlantılar kurarak, izleyicileri bin bir türlü düşünce ve duygulanıma sevk edebiliyor.

Çanakkale Bienali’nde öne çıkan işlerden biri, Alman sanatçı Pfelder’in Roman mahallesinde gerçekleştirdiği “House Chicken” (Ev Tavuğu) adlı işi. Eski balık depolarının birinde sanatçının Romanlarla komşuluk ilişkisi kurarak gerçekleştirdiği bu iş, sanatı ve hayatı birbirine katıştırarak başka türlü yan yana gelmesi mümkün olmayan öğeleri birleştiren üretken bir ortam yaratmış; metruk yapıyı, her evde bulunması gereken eşyalarla, tavukların yaşadığı bir oturma odasına çevirmiş Pfelder. Kafes telleriyle bölümlere ayrılan mekâna girdiğimiz de çekirdek tavuk ailesinin mi yoksa biz insanların mı kafeslendiğini ayırt etmek güçleşiyor. Kapitalizmin icadı olan çekirdek ailenin yaşadığı kafesleri düşünmeden edemiyor insan; kültür hayvanları olarak insanların ve tavukların paylaştıkları yazgıya işaret ediyor.

Kurmaca sanat başkentleri ilan ederek kültürel etkinlikleri tek bir merkezde toplama ve bu merkez dışında sürdürülen kültürel ve sanatsal faaliyetleri görünmez kılma çabalarına rağmen tüm kentler doğaları gereği sanat ve kültürle birlikte var olabiliyor ancak. Monolitik kültür başkentlerinin gölgesinde kaybolan küçük kentlerin kılcal damarlarında da sanat ve kültür dolaşıyor, yerel insanlar ve dışarıdan gelenler bu kılcal damarlar sayesinde birbirine bağlanıyor. Yeryüzünün farklı bölgelerinde gelerek Çanakkale kentini bir buluşma, karşılaşma ortamına çeviren tüm sanatçıların yapıtlarını ve ortamla kurdukları ilişkileri tartışmak için Bienal kaçırılmayacak bir fırsat.

Çanakkale aynı anda başka etkinliklere de ev sahipliği yapıyor. 8. Arkeoloji Buluşmaları’nın açılışı da Bienal ile aynı döneme denk geldi. Tarihi kent dokusu içindeki Yalı Han’ın avlusunda açılış sunumu yapan arkeolog Cevat Başaran Biga’nın Kemer Köyü’ndeki Parion kenti kazılarını anlattı. Bir zeytin ağacının altında, toprağın yüzeyindeki taştan yola çıkarak kentin odeonuna ve derinlerdeki diğer yapılarına nasıl ulaşıldığından söz etti. 2. Çanakkale Bienali de sanat ve kent arkeolojisi meraklılarını 10 Ekim 2010’a kadar sürecek kazılara davet ediyor. Kentin yüzeyinde bir iz olarak duran Bienal ile birlikte sanatın ve kentin derinliklerine yolculuğa çıkabilirsiniz; tabi, kazdıkça hep yüzeyle karşılaşacağınızı, derinliğin aslında farklı yüzey katmanlarından oluştuğunu unutmadan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder