25 Şubat 2010 Perşembe

YÜZLER RUHUN AYNASI MI?


RAHMİ ÖĞDÜL

25.Şubat.2010

Bedenin sergilediği göstergeleri yorumlayıp, bedenin içinde saklandığı düşülen toplumsal, ruhsal özellikleri açığa çıkarma uğraşı, çok eskilere dayanan bir uğraş. Hem doğu da hem batı da bu uğraşın modern zamanlar öncesi bir hayli geliştiğini ve bu konu üzerinde kitaplar yazıldığını görüyoruz. Arapların firaset dedikleri bu uğraş, Arap edebiyatı üzerinden Osmanlıya geçmiş ve ilmi- kıyafet adını almıştır. Bu konu üzerinde ortaya konulan yapıtlara ise kıyafetname deniliyor.

Yüze ya da dış görünüşe bakılarak kişinin ruhsal durumu kestirilmeye çalışıldığı gibi, bedenin parçalarının şeklinden, renginden ve özelliklerinden insanın ahlak ve doğasına dair bilgilere ulaşmak da amaçlanıyordu bu ilim sayesinde. Bir kimsenin saç, göz, kulak, el, ayak gibi uzuvlarına ve dış görünüşüne bakıp, o kişinin ahlak ve karakter yapısı hakkında hükümler veriliyordu. Görünür olana, yüzeyde olana bakılarak saklı olana, görünmez olana erişmeye uğraşılıyordu. Memlukların ve Osmanlıların asker yapacak köle bulmak, saray için devşirilecek oğlanları seçmek, köle pazarından cariye seçmek için gündelik yaşamda firasetten ya da kıyafet ilminden yararlandığı biliniyor.

Batı’da ise bu uğraş fizyognomi ya da fizyonomi adını almış. Bu uğraşın bir örneği olarak 17. yüzyılda Charles Le Brun’un hayvanlarla insanlar arasındaki yüz benzerlikleri üzerinden koyun-tipi, deve tipi insan gibi sonuçlara varması ilginçtir gerçekten. 18. Yüzyıl sonunda fiziki antropolojinin yükselişiyle birlikte bu uğraşın, kendi başına bir bilime dönüştüğünü, sözde/sahte bir bilim haline geldiğine tanıklık ediyoruz.

Yeni ortaya çıkan ve sömürgecilikle yakından bağlantılı olan antropoloji, özellikle bedenin belli bir parçasının, baş ve yüzün betimlenmesi üzerinde durmuştu çoğu kez. Kafatasları ölçümlerinden, yüzün ve başın sergilediği fiziki özelliklerden, içeride gizlenen yoz ya da soylu kişilik ifşa edilmeye çalışılmıştı. Cinsiyet, sınıf ve ırk farklılıklarına dayanılarak, tepede beyaz Avrupalı insanın olduğu toplumsal biyolojik (sosyal Darvinci) hiyerarşiler kurdular.

Modern anlamda fizyonominin kurucu babası ve yüz araştırmacılarının en ünlüsü İsviçreli Johann Lavater’dir. Lavater fizyonomik ifadenin, sözcüklerden daha eski ve zengin bir dil olduğa, yüz ve başın saklı doğalarımıza dair göstergeler taşıdığına inanıyordu. Yeryüzündeki tüm insan gruplarının gizli doğal karakterlerini anlamak amacıyla insan yüzünü inceleyip ölçtü. Yüz siluetleri levhaları oluşturup, profili gösteren bu siluetlerden karakter tahlillerine girişti. Lavater’le birlikte bir kez daha bedenin geometrikleştirilmesiyle karşılaşıyoruz. Lavater’in yüz profillerini ölçme yöntemi tamamen geometriktir. Profildeki mevcut noktalardan (burun ucu, çene ucu gibi) geçen çizgiler bir ızgara oluşturuyordu ve her birey için biricik olacak şekilde yapılandırılan bu ızgara, bireysel kişiliğin göstergesine dönüşüyordu. Ayrıca yüzün belirli kısımları, örneğin dudak, burun ya da kulak soyluluk veya yozlaşma emareleriydi Lavater için; yoz ya da soylu ırkları tespit etmek için yüzü kullandı. Sonu faşist uygulamalara varacak sahte bir bilimin doğuşu adım adım yükseliyordu.

Darwin’in kuzeni Francis Galton ise 19. yüzyılda kendi yöntemi olan bileşik fotoğrafları (ya da fotoğrafı kötüye) kullanarak farklı toplumsal sınıflara ait bireylerin ortak yüz normunu tespit etmeye çalıştı. Fotoğraflarını farklı insanların hafifçe ışıklandırılmış yüz imgelerini aynı levha üzerine yansıtarak gerçekleştiriyordu. Aynı yöntemi suçlular ve hasta kişilere de uygulayarak toplum içindeki doğuştan suçlu ya da yoz insanları saptamaya çabaladı.

Gündelik hayat içinde beyaz, rasyonel, erkek, heteroseksüel normdan sapmaları tespit etmek için hala kıyafet ilminin (fizyonomi) geçerliliğini koruduğu görülüyor. Bedenin göstergeleri, ait olduğu toplumsal, cinsel, etnik sınıfa bağlı olarak maruz kalacağı ayrımcılık için ilk ipucunu veriyor iktidarlara. İktidarın gözleri bir tarayıcı (scanner) gibi bedenlerin yüzeyini tepeden tırnağa tarayıp potansiyel suçluları, normdan sapanları saptamaya çalışıyor. Bu da yetmiyor; havaalanlarına beden tarayıcıları (body scanner) yerleştirerek bu işi makinelere yaptırıyor. Yüzler ruhun aynasıdır; ama bu ayna iktidarların beden ve ruh üzerinde açtıkları derin yaraları yansıtıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder