4 Şubat 2010 Perşembe

HERŞEY DIŞARIDAN GELİR


RAHMİ ÖĞDÜL

4.ŞUBAT.2010

Portekizli yazar Fernando Pessoa nesnelerin bizde uyandırdığı etkiyi, nesnelerle kurduğumuz ilişkiyi şöyle anlatıyordu anılarında (Huzursuzluğun Kitabı, Can Yayınları): “Çevremizi saran ortam, eşyanın ruhudur. Her şeyin kendine özgü bir dışavurumu vardır ve bu dışavurum ona kendi dışından gelir.” Nesnelerin bizim için özel türden nesneler haline gelmesini, nesnelerin ruh kazanmasını hep dışarıya bağlıyor Pessao; dışarısının etkisiyle, ya da başlarına gelen olaylar sayesinde bizim için anlamlı ve mahrem bir nitelik kazanıyor nesneler. Üzerinde yazılarını kaleme aldığı tahta masasını örnek olarak veriyor: “masaya verilmiş olan, bugün solmuş renk bile, üzerindeki lekelere ve çiziklere varıncaya kadar – bütün bunlar masaya dışarıdan gelen şeylerdir ve ona bir ruh kazandıran da özünü oluşturan tahta parçasından çok bunlardır. Ve bu ruhun en özel yanı: Bir masa oluşunu, yani kişiliğini de ona kazandıran gene dışarısıdır.”

Nesneleri tek başlarına ele almak, belirli bir zaman kesitinde donmuş bir evrende mümkündür ancak; oysa evren, nesneler ve olaylardan meydana gelmiştir. Nesnesiz olay olmadığı gibi olaysız bir nesne de yoktur. Nesne olayla birlikte var olur, ya da başka bir deyişle olay bir nesnenin üzerinde gerçekleşir ve gerçekleştiğinde o nesneyi değiştirir, dönüştürür. Filozof Bertrand Russell bir adım daha atarak temel öğe konumundaki gözlemlenebilir tikelleri, yani nesneleri olaylar olarak tanımlıyor. Etrafımızı saran varlıklar nedensel olarak birbirine bağlı bir olaylar dizisidir aslında. Nesne, belirli yasaları izleyen kimi olayların sıralanmasıdır. Algıladıklarımız nesneler değil, olaylardır. “Evren, birbiriyle değişik ilişkiler içinde olan ve belki değişik nitelikleri de olan varlıklardan oluşur. Bu varlıkların her birine olay denir” diyor Russell.

O halde gündelik yaşamımızda kullandığımız, aramızda mahrem ilişkiler kurduğumuz nesneler aslında bir olaylar dizisidir. Her nesnenin başına gelen olaylarla birlikte tikel hale geldiğini, özelleştiğini, Pessao’nun deyişiyle kendi ruhunu, kişiliğini kazandığını söyleyebiliriz.

Güncel sanatçı Leyla Gediz, Galerist’te açtığı “Konu: Serbest” başlıklı sergisinde, nesnelerle kurduğumuz bu özel türden ilişkileri kurcalıyor; kendi fenomenal dünyasında nesnelerle kurduğu, nesnelere yüklediği mahrem ilişkileri tuvallere, kâğıtlara taşıyor, kimi kez de heykelleştiriyor. Kendi tabiriyle, “ev içinde gezinen” çorabın tekini epoksi bir heykele dönüştürmüş; kırık bir akrobatı “Akrobatın Ölümü” ya da yine kırık bir floresan lambayı “Relapse” başlığıyla tuvale taşımış mesela.

Akrobatın ölümü, adından da anlaşılacağı gibi bir natürmort aslında; daha doğrusu biraz da zorlayarak “artefakt-mort” desek yeridir, yani ölü doğa değil de ölü bir yapay nesne. Natürmort, nesneleri öne çıkaran bir resim tarzı olarak akademinin anlatıya dayalı resminden bir sapma olarak ortaya çıkıyor. Akademik resim genellikle tarihe, kutsal metinlere, destanlara, biyografiye dayalı anlatıları tasvir ederken, anlatıdan yoksun olan natürmort ise fenomenal nesneleri ön plana çıkarıyordu. Bu bakımdan yapıta bakan kişi, tasvir edilen nesneyle ilişki kurarken zorlanıyor biraz. Gediz de resmettiği nesnelerin kendi yaşamında özel yer tutan nesneler olduklarının farkında; nesnelerin aslında olaylarla kişilik kazandığını, nesnelerle kendi arasında geçen ilişkinin bir tarihi olduğunu anlatıyor sergisinde; bu kişisel nesneler tarihini bir metinle anlatmak ihtiyacı duymuş; sergiyi gezerken Gediz’in kaleme aldığı metinden, ruh, kişilik taşıyan nesnelerin kişiye özel tarihini, dolayısıyla sanatçının yaşamından ipuçlarını yakalayabiliyoruz.

Bir önceki Noa Noa başlığını taşıyan sergisinde Gauguin gibi toplumdan kaçarak eve kapandığını itiraf eden Leyla Gediz, bu sergisinde ev içi nesneleriyle kendi özel tarihini anlatıyor. Başa, yani Pessao’ya dönecek olursak "her şey dışarıdan gelir." Bir olay olarak nesne sürekli değişim, dönüşüm geçirirken, bir özne olarak varlık da bu olay-nesnelerle kurduğu ilişki üzerinden, yani dışarıdan gelen etkilerlerle olaya dönüşüyor. Dışarısı ve içerisinin birbirine sirayet ettiği bir olay olarak varlık ne yazık ki kapatılamıyor.

Not: Leyla Gediz’in “Konu: Serbest” başlıklı sergisi, Beyoğlu Galerist’te 20 Şubat 2010 tarihine dek izlenebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder