12 Haziran 2009 Cuma

YOLDAN SAPANLAR YA DA YOLU SAPTIRANLAR


RAHMİ ÖĞDÜL
11 Haziran 2009

Yürüme edimini konuşma edimine benzetiyor Michel de Certeau. Tıpkı konuşanın dili temellük edip benimsemesi gibi yürüyen kişi de kent topografyasını temellük edip benimsiyor. Konuşma edimi, dilsel bir akustik eylemken, yürüme edimi yere ilişkin mekânsal bir eyleme dönüşüyor. Kentin farklı konumları arasında başıbozuk yürüyüşler yaparak bir bakıma kendi mekânımızı yaratıyoruz. Tıpkı dil içinde kırılmalar yaratarak kendi dilimizi oluşturmamız gibi kenti de kendimizce deneyimliyoruz.

Geçen hafta İstiklâl Caddesi’nde yürüyüşe çıkanlar, Galatasaray’da etrafları kolluk kuvveti deniziyle çevrilmiş bir direniş adasıyla karşılaştılar. KESK’liler örgütlerine yapılan baskıları görünür hale getirmek için kentin ana yürüyüş yolunda oturma eylemi yapıyorlardı. İktidarların uyguladığı baskıyı, şiddeti görünür hale getirmek için doğrusal akışların kesintiye uğratılması gerekiyor. Kent içi akışların kesilmesi felaketimsi bir olay olarak algılanıyor çoğu kez. Yaya trafiğini kesintiye uğratan KESK’liler bu felaket/olay sayesinde kendilerini görünür kılıyorlar. Keza Boğaz Köprüsü üzerinde eylem yapan Bergamalı köylüler de taşıt trafiğini keserek taleplerini dile getirebiliyor.

Başıboş dolaşmak düz ve dar çizgiselliğe karşı, düzene karşı günah işlemek anlamına geliyor. İstiklâl Caddesi’ndeki doğrusal akışa katılanları doğru yoldan saptıracak çok sayıda etkinlik var. Galatasaray’ın az ilersinde Mısır Apartmanı’na sapanları dördüncü kattaki Galerist’de Erinç Seymen’in İkna Odası sergisi karşılıyor. Şiddetin toplumu enlemesine ve boylamasına kesen bir çizgi halinde nasıl süreklilik kazandığını yaptığı işlerle sergiliyor Seymen. İçinde barındırdığı çokluğu yaptığı işlere de yansıtıyor; dolayısıyla Seymen’in sergisi farklı teknikler ve üsluplardan oluşan bir grup sergisini andırıyor. Okul, fabrika ve klinik ile ilgili resimlerinde Seymen her yeri gözetleyen iktidarın panoptikonbakışını iktidarın kendisine uyguluyor; kapatma kurumlarının beden üzerindeki tahribatını, baskısını çoklu ve tersten bir perspektifle gösteriyor. Sergi mekânına saptığımızda haliyle uzlaşımsal düşüncemizi kesintiye uğratan bir olayla yüzleşiyoruz.

Başıbozuk yürüyüşler, doğrusal düşünce akışımızı bir anlık bile olsa kesintiye uğratan, bizi şaşırtan olaylarla karşılaşmamızı artırıyor. Ve bütün bu olaylar, tarihin günlük seyrinde, bütün deneyimlerin sıradan tekrarı ve beklentisinde her zaman bir yara açabilir. Bu yaraları birbirine bağlayan, doğrusal olmayan bir yürüyüşe ve düşünceye ihtiyacımız var galiba.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder