22 Haziran 2009 Pazartesi

DUVARDA GEDİK AÇMA SANATI: GRAFİTİ



RAHMİ ÖĞDÜL

18 Haziran 2009


Grafiti sanatçıları kent duvarlarındaki eski boya tabakalarının, posterlerin üzerine her gece yenilerini ekliyor. Grafiti, sonu gelmez bir palimpseste* dönüştürüyor kentin yüzeyini. Sanatçılar, uzmanların tasarladığı, kendilerine ait olmayan bir kenti kendilerinin kılmak için grafitinin görsel dilini kullanıyor.

Grafiti doğası gereği kısa ömürlü bir sanat; daha doğrusu sürekli değişime maruz kalan açık bir yapıt; atmosfer koşullarına, yetkililerin tavrına ve diğer grafiti sanatçılarının müdahalesine açık olduğu için sürekli dönüşerek başka formlara, yeni kavramlara evriliyor. Duvarlar, yeni fikirlerin birbirini döllediği bir döl yatağını andırıyor adeta.

Bugün grafiti sanatını, mevcut tanımlarla tanımlamak zor. Posterler ya da resimlerden tutun da duvara yapıştırılan bir plastik oyuncağa kadar her şeyi kapsıyor grafiti artık. En dar yorumuyla grafiti, 1960’ların sonlarında New York’ta ortaya çıkan hip-hop grafiti tarzını, klasik üsluptaki tag’ler (sanatçısının takma adı ya da imzası) ve piece’leri (grafiti çalışması) anlatmak için kullanılıyordu. Günümüzde ise bu sanatı adlandırmak için yeni tanımlara ihtiyaç duyuluyor artık.

Kent sokaklarındaki hip-hop grafiti tarzı dışındaki her türlü sanatı tanımlamak için 1980’lerde ilk kez sokak sanatı terimi kullanıldı. Grafiti sanatçıları, yeni teknikler kullanmaya ve yeni tarzlarda resimler yapmaya başlayınca sokak sanatı ile grafiti arasında ayrım yapmak giderek zorlaştı. Yeni fikirler, teknikler ve formlarla sürekli değişen grafiti, son zamanlarda post-grafiti ya da neo-grafiti olarak adlandırılıyor. Bu soyut terimler de çok fazla benimsenmedi. 2003’de grafiti sanatçısı Banksy şirket markalarına yönelik tepkisini ifade etmek için Brandalizm terimini kullandı.

Şirket logolarının kentleri ve bedenleri sömürgeleştirmesine tepki gösteren kimi grafiti sanatçıları şirketlerin kurumsal kimliklerini altüst eden yıkıcı işler yapıyor. Kentlerin sinyal sistemlerine yaptıkları yaratıcı müdahalelerle işaretlerin anlamlarını saptırıp gündelik hayatı sorguluyorlar. Bir grafiti sanatçısının yaptığı çizime bir başkası ilaveler yaparak anlamını değiştirebiliyor. Örneğin Banksy’nin omuzunda roketatar taşıyan Mona Lisa resmine bir başkası sakal ve sarık ekleyerek Usame Bin Ladin’e dönüştürmüş ve iki gün sonra kent yetkilileri bu resmi ortadan kaldırmıştır.

12 Haziran’da Türkiyeli grafiti sanatçılarının yer aldığı bir grafiti sergisi açıldı İstanbul’da. 13 Temmuz’a kadar açık kalacak bu sergi Galata’daki metruk Banker Han’da ziyaretçilerini bekliyor. Sokaklarda görmeye alışkın olduğumuz grafiti sanatının en son örneklerini her gün 18.30’a kadar burada görmek mümkün. Kent mekânını ayrıştıran duvarlarda gedikler açarak bir bakıma duvar geçenlere dönüşüyor grafiti sanatçıları; ancak yapıtlarını, açılış ve kapanış saati olan bir mekânda galeri mantığıyla sergilemeleri, Marcel Aymé’nin Duvargeçen öyküsünü hatırlatıyor ister istemez. Sıradan bir memurken birden bire duvar geçme yeteneği kazanan öykünün kahramanı yasak bir aşk ilişkisini sürdürmek için bu durumundan çokça yararlanıyor. Bir gece tam duvarı geçmek üzereyken bu yeteneğini kaybedip duvarın içinde sıkışıp kalıyor. Bu tehlike sadece grafiti sanatçılarını değil, sürekli dönüşüm geçiren, akış ve oluş halindeki bir şeyi demir kapıların ardında dondurmaya çalışan herkesi bekliyor aslında.

*Palimpsest: Orta Çağlarda kâğıt kıtlığından dolayı eski papirüslerin üzerindeki yazıların silinip yerine yenilerinin yazılmasıyla ortaya çıkan üst üste bindirilmiş metinler ve aralarındaki ilişki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder