23 Aralık 2017 Cumartesi

BOYNUMUZDA SEMİYOTİK TASMALAR

RAHMİ ÖĞDÜL
22.12.2017

Ortaçağlarda keşişler elyazmalarını çoğaltırken hata yapmamaya özen gösterirlerdi. Yapacakları her hata Araf’taki bekleme sürelerini arttıracaktı çünkü. Dikkatlerini ne kadar işlerine verirlerse versinler, yazıyı kopyalarken hata yapar ve yaptıkları hatanın faturasını Titivillus’a çıkarırlardı; Titivillus, yazıları çoğaltanlara musallat olan ve hata yaptıran iblis. Yine önümüze koydukları metinleri çoğaltıyoruz ve yine hata yaparsak Araf’ta bekleme süremiz artacak.

Felix Guattari’nin dediği gibi, “semiyotik boyun eğdirme”ye maruz kalıyoruz. Kapitalist toplumda boyun eğdirme temelde yazıyla ilişkili semiyotik bir boyun eğdirmedir, yaşamın her hangi bir alanında kullandığımız semiyotik tarzları, jestleri bu yazı yasasıyla ilişkilendirmek, yasaya uymak zorundayız, aksi takdirde kendimizi özel kurumlarda bulabiliriz. Tekrarlarla hep aynının dönüp duracağı tasarlansa da olmuyor, araya Titivillus, yani yaşam giriyor ve hata yapıyoruz. Hep aynı şey durmadan geri gelmiyor, tekrarlardan fark çıkıyor ortaya. Hata, farkın ortaya çıkmasına ve çizgiselliğin, döngüselliğin kırılmasına ve çeşitlenmeye yol açıyor. İktidar hatayı affetmiyor ama, yazıda yapılacak küçük bir değişiklik tüm metnin anlamını değiştirebilir ve beklenmedik bir olay gelebilir başına.

O yüzdendir metni ihlal edenleri cezalandırması; deli, sarhoş, anormal, meczup, suçlu olarak damgalayıp kapatması. Ve bizler de keşişler gibi metni çoğaltırken hata yapmamak için özen gösteriyoruz; yazı yasası tüm jestlerimize, düşüncelerimize sinmiş; jestlerimizle ve düşüncelerimizle metni durmadan çoğaltıyoruz. Hata yaparsak Araf’taki bekleme süremiz artacak, biliyoruz. Araf, hapishaneler, tutukevleri, akıl hastaneleridir.

Evrimi insan ile son bulan çizgisel bir süreç olarak soyutlayanlar metindeki sapmaları göz ardı etmişlerdir hep. Oysa bir organizmada gerçekleşen küçük bir varyasyon, bir sapma, içinde yaşadığı ekosisteme bağlı olarak evrimsel bir değişime yol açabilir ve metni dönüştürebilir. Evrim bir hedefe kilitlenmiş çizgisel bir süreç değil, aksine varyasyonlarla, sapmalarla durmadan çatallanan ve çeşitlenen bir düzlemdir, çokluğun düzlemi. Bir mühendisin aklından çıkmış bir proje değil, aksine metnin içindeki rastlantısal eklemelerle iş gören bir brikolajdır. Brikolör, yani brikolaj yapan, çoğu kez uzun vadeli bir hedef gözetmeksizin, biriktirdiği nesnelerden birini çıkarır ve ona hiç beklenmedik bir işlev kazandırabilir. Eski bir araba tekerleğinden bir vantilatör, kırık bir masadan bir şemsiye mesela. Evrim de bir brikolör gibi, bir ayaktan bir kanat ya da bir çene kemiği parçasından kulak üretir. Darwin de ortaya çıkan yeni yapıların daha önce var olan ama sonradan farklı işlevlere uyum sağlayan organlardan gelişmiş olduğunu söylüyor. Evrim, milyonlarca yıl boyunca metnini yavaş yavaş elden geçiren, biraz şuradan kesip, biraz buraya eklenti yaparak düzelten, dönüştüren bir brikolör gibi iş görüyor. Bir yemek borusu parçasından bir akciğer imal etmek, François Jacob’un deyişiyle, “büyük anneden kalma bir perdeden eteklik yapmaya benziyor” (Mümkünlerin Oyunu, Kesit Yayıncılık).

1959 tarihli ‘Melekler Düşerken’, yönetmen Roman Polanski’ye ait bir film. Filmden bir sahne: Kahraman katıldığı savaşın ölümcül atmosferinden kaçıp yıkık bir eve sığınır; burada kendisi gibi savaş alanından kaçmış düşmanıyla karşılaşır. Önce tüfeğini doğrultur düşmanına; sonra silahsız ve zararsız olduğunu anlayınca tüfeğini indirir. Düşmanı dostane bir tavırla elini paltosuna sokar. Asker birden korkuya kapılıp can havliyle sarıldığı tüfeğini ateşler, düşmanı ölmüştür. Ölü düşmanının paltosuna sokulu elini dışarı çıkardığında, sıkılı yumruğunun içinde iki dal sigaraya rastlar. Mermi hedefini ıskalamamıştır; fakat sigaralarını tüttürürken yazı yasasını saptırma ve kendi mekânlarını yaratma fırsatını ıskalamışlardır.

Savaş, iktidarın metnidir; metne, yazıya göre hareket edilen ölümcül bir ortam. Araya tam Titivillus girecek, yazıya tam yaşam sızacakken, askerlerden biri metni hatırlamış ve metne sadık kalmıştır; yazı yasası öldürmelerini ve ölmelerini emreder çünkü. Ve mevcut metinde yapacakları küçük bir hata ölümü değil de tıpkı evrimde olduğu gibi yaşamı çoğaltacaktı. Semiyotik boyun eğdirmenin tasması boynumuzda olduğu sürece biz de hep ölümü çoğaltıyoruz. Ve ne yazık ki melekler düşerken iktidarlar yükselecek.

1 yorum:

  1. Merhaba, yüksek lisans ödevim için iyi ve kötü yönetimin alegorisi fresklerini foucaultcu bir bakış açısıyla incelemem gerek. Fakat hangi yönden bakacağımı bulamadım rende dışında başka neler yazabilirim yardımcı olursanız çok sevinirim oldukça önemli benim için. Mail adresim: denizkatiel@gmail.com size bir tek buradan ulasabildim

    YanıtlaSil