30 Aralık 2017 Cumartesi

BİR METRONOMA DÖNÜŞMEK

Man Ray

RAHMİ ÖĞDÜL
29.12.2017

Nesnelerin durgun olduklarını düşünürseniz, yanılırsınız. Bir nabız gibi atıyor ve dalgalanıyor hepsi. Her nesnenin moleküler düzeyde kendine özgü bir ritmi var; canlıların ritimlerini ise kendi bedenlerimizden biliyor, doğanın ve kendi doğamızın ritimleriyle dalgalanıyoruz. Ne çok ritim var yaşamın içinde, hiç kulak kabarttınız mı? Kimisi düzensiz, kimisi ise düzenli. Kimisi döngüsel kimisi doğrusal. Ve hayat bu ritimlerin üzerinde icra edilen bir doğaçlama gibi açıyor kendini. Döngüsel ritimlere olumlu anlamlar yüklüyoruz genellikle. Kozmik ritimlerin dışavurumu olan döngüsel yıl dönümlerine yenilenme umuduyla yaklaşıyoruz. Kaostan kozmosun doğuşunu tekrarlayan mitsel zamanların ritimlerini devraldık; her yeni yıl bir başlangıç; yeni bir kozmos doğacak, inanıyoruz. Saat zamanının, doğrusal, tekdüze, yorucu ve katlanılmaz ritiminin kırılacağı ve bıkkınlık veren ne varsa hepsini yok edecek yeni olanın bu kırıktan doğacağını umuyoruz.

İster doğal, ister yapay olsun, hayatın tüm ritimleri bedenlerimizde titreşiyor; bedenlerimiz bir ritim yumağı. Ritimler denizinde bir metronom gibi, kentin ve doğanın ritimleriyle salınırken, akışın içindeyken ritimleri ayırt edemiyoruz ama. Hayatın ritimlerini duyabilmek ve ayırt edebilmek için bir balkonu ya da açık bir pencereyi öneriyor Lefebvre. Aynı anda hem ritimlerin içinde hem de dışında olabilir ve kentin senfonisini dinleyebilirsiniz. Sesleri ayırt etmeyi deneyin, kentin yaşayan bir varlık olduğunu, makinelerle canlıların evliliğini duyumsayacaksınız. Henüz ortaya çıkmamış olanı, görünmeyeni görünür kılacak seslerdir bunlar.

Ritimleri analiz etme uğraşını henüz var olmayan birinin portresini yapmaya benzetiyor Henri Lefebvre. Ritimler, sahte benzerlikleri bir kenara atıp farklılıkları önceden görmemizi sağlayacak ve şimdi içinde geleceğin simasını ortaya çıkaracak. “Ritimanalist” dinler, ilk başta kendi bedenini dinler ve bedenini bir metronom olarak kullandığında dış ritimleri değerlendirebilir ancak. Bedenimizdeki ritimler; yürek atışı, nefes alış verişler. Ve yeryüzünün tüm ritimleri bedenin ritimlerine karışıyor. Kimi zaman hızlanıyor ve kimi zaman yavaşlıyor. Yaşadığınız apartmanı dinleyin örneğin; Marc Caro ve Jean-Pierre Jaunet’in birlikte yazıp yönettikleri Delicatessen (Şarküteri) filminde olduğu gibi. Apartman bir evrendir, bir mikro kozmos. Arzuyla sallanan yatak yaylarının ritmi duyulur önce; bir metronom gibi zamanı eşit aralıklara bölen bu ritimlerin üzerinde viyolonselle çalınan bir ezgi yükselir. Bir kadın merdiven boşluğunda ritmi aksatmadan, zamanı kaydırmadan halısını döver. Havaya yayılan toz bulutlarının da bir ritmi vardır. Bisiklet tekerleğini şişirmeye çalışan bir adamın pompayla çıkardığı sesler katılır diğer seslere. Yatak yaylarının ritmi hızlanır, sanki bir yere yetişeceklermiş gibi. Ritmi aksatmamak için diğer ritimler de hızlanır. Tavanı boyayan bir başkasının fırça sesleri. Zımbayla delik açma sesi. Örgü ören bir kadının şiş sesleri. Yatak yayları giderek hızlanır, apartmandaki bedenlerin ritmi de. Ve sesler gürültüye doğru kayarken sonunda zirveye ulaşırlar; ardından faaliyetler bıçak gibi kesilir. Yatak yayları orgazma ulaşmıştır.

Henri Lefebvre “ritimanalist” olarak adlandırdığı, ritimleri analiz edecek bir şahsiyetten, bu şahsiyetin disiplinler aşırı bir yaklaşım benimseyeceğinden söz ediyor. “Mekanlardan çok zamanlara, imgelerden çok ortama, belirli olaylardan çok atmosfere duyarlı bu kişi tam anlamıyla ne bir psikolog, ne bir sosyolog, ne antropolog ne de bir iktisatçıdır; bununla birlikte tüm bu alanların kıyısına yaklaşır ve uzmanların kullandığı araçlardan yararlanabilir…. Daima dinleme halinde durur ama yalnızca kelimeleri, konuşmaları, gürültüleri ve sesleri duymakla kalmaz, aynı zamanda bir senfoni veya bir opera dinler gibi bir evi, bir sokağı, bir şehri de dinleyebilir” ( Ritimanaliz, çev. Ayşe Lucie Batur, Sel Yayıncılık).

Bizler olup bitmiş şeylere, temsillere, imgelere odaklanarak gündelik olanı anlayacağımızı sanıyoruz ama olmuyor. Bedenimizi tüm ritimlere duyarlı hale getirdiğimizde, bir metronoma dönüştürdüğümüzde, yinelenen ritimlerde ortaya çıkan farkı duyumsayabiliriz. Ve işte o zaman anlayabiliriz doğmakta olanı. Henüz yüzeye çıkmamış olanın, henüz mevcut olmayanın nabız atışlarını duymuyor musunuz? Nasıl da güçlü atıyor, sarsılıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder