Francis Barraud |
Michael Sowa |
M.S. Escher |
RAHMİ ÖĞDÜL
16.09.2016
Mevcut olanı gerçek, henüz var olmamış olanı gerçek dışı
sayarız. O halde umudu da gerçek dışı sayalım; çünkü mevcut olandan değil, henüz
var olmayandan beslenir. Mevcut şeylerin kalıcı olduğuna, hep aynı olanın geri
geleceğine dair anlayış o kadar egemendir ki umut besleyenleri yıldırmak için
hazır kalıp cümleleri ezberden sıralayabiliriz: “Bırakın hayal kurmayı,
gerçekçi olun, ayaklarınız yere bassın!” Ama ayaklarımızın bastığı zeminin
kaygan olduğunu unutuyoruz. Gerçekçi olanlar, zeminleri sağlammış gibi şeyleri
ve düşünceleri hakikat sananlardır ve gündelik yaşamlarında da bu sözde
hakikatleri yineleyerek bize dejavu yaşatırlar. Bu toplumda, “ben bu ânı daha
önce yaşamamıştım” diyen var mı? Durmadan dönen vinil bir plak gibi, medyada
dönen düşüncelerle vinil bir gerçeklik yaşarken, yaşamsal, organik olanın gerçek
dışına ötelenmesi tuhaf. Organik olanın gerçek dışı sayılması ve vinilin, plastik
olanın gerçekmiş gibi sunulması, en temel ekolojik sorunumuz. Organik olan, yaşamsal
süreçlerle birlikte başka şeylere dönüşüp evrilirken, plastik doğada parçalanmadan
yıllarca hep aynı kalabiliyor. O yüzden doğayı gerçek dışı, sentetik olanı da gerçek
sanıyoruz galiba. O yüzden toplumsal ve
politik ekolojimizdeki plastik varlıkları göklere çıkarıyoruz.
Vinil gerçekliğin ünlü logosunu bilirsiniz: Gramofonda
sahibinin sesini dinleyen köpek. İngiliz ressam Francis Barraud, kardeşi Mark
ölünce teriyer cinsi dişi köpeğini, Nipper’ı yanına alır. Sadece köpeğini
değil, ayrıca silindir fonografını ve kardeşinin ses kayıtlarını da. Barraud,
fonografta çalan Mark’ın sesini Nipper’a dinlettiğinde, köpeğin pürdikkat kesildiğini
fark edince “Sahibinin Sesi” adını vereceği meşhur resmi yapar. Barraud
yapıtını 1899’da dönemin fonograf üreten şirketlerine satmaya çalışsa da
başarılı olamaz ve aynı yıl yeni kurulmuş olan Gramophone Company ile, resimde
değişiklik yapması koşuluyla anlaşır. Orijinal resimde yer alan silindir
fonografın yerine, şirketin ürettiği pikaplardan birini yerleştirir.
Plastik gerçekliğin bu logosu, ‘efendi ve köle’ ilişkisinin
bir simgesine dönüşmüştür. Hem orijinal resmin hem de şirketin adı dişi köpeğin
sahibinden “master”, yani “efendi” olarak söz ediyor çünkü. Bugün insanların köpeklerinden,
“can yoldaşım, oğlum, kızım” diye söz ederken işitebilirsiniz, ama her şeyi
evrim skalasına göre yargılayan ve Batılı erkeği uygar, modern, dolayısıyla en
evrimleşmiş olarak tanımlayan dönemin sosyal Darwinci anlayışı, uygar ile
yabani, insan ile hayvan, erkek ile kadın, efendi ile köle arasındaki ayrımı
meşrulaştırmakla meşguldu. Sömürgeciler Batı dışı toplulukları, ‘yabanileri
evcilleştirdiklerinde’ kendilerini efendi, yerli halkı ise köle olarak
tanımladılar. On iki bin yıl önce ilk evcilleştirilen hayvan olan köpek ile
insan-efendi arasındaki ilişki, Batılı erkeğin tüm ‘yabani’lerle kuracağı
ilişkiye örnek teşkil edecektir ve Barraud’un resmi, dönemin ruhunu yansıtıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder