29 Nisan 2016 Cuma

TECAVÜZ ODASINDA SONSUZ BEKLEYİŞ

Grete Stern
RAHMİ ÖĞDÜL
29.04.2016
Sonra ne mi olacak? Sonra ne olacağını bal gibi biliyorsunuz. Çünkü hep aynı kurgunun içindesiniz, kadim tarih hep aynı kurgunun örnekleriyle dolu. Olay örgüsünü kuran, sonra ne olacağını da belirlemiş. Bize düşen, kurgudaki rolleri başarıyla oynamak. Rolümüz ne diye sormayın sakın. Oyunun içindeyiz, oynuyoruz zaten. Tecavüz ediliyor, aşağılanıyor, öldürülüyor ve yok sayılıyoruz. Bundan daha kötüsü olabilir mi? Boşuna beklemeyin bir başka oyun kurucunun sahneye girmesini ve kurguyu değiştirmesini. Başroller değişse de bizler yine bize biçilen rolleri oynamaya devam edeceğiz. Bir ‘deus ex machina’ durumu yaratılır diye de umutlanmayın boş yere; hani, sahnenin bir köşesindeki makine yardımıyla yukarıdan indirilen tanrı rolündeki bir aktör, birdenbire kurguyu değiştirir ve içine düştüğümüz açmazı açıverir ya; eski bir tiyatro numarası, ama işe yarıyor; beklentiye sokuyor bizi. Hep bekliyoruz ve beklerken tecavüz ediliyor, aşağılanıyor, öldürülüyor ve yok sayılıyoruz.
Çerçevenin içinde duble yollar
Kapısında tarihin bekleme odası yazsa da başımıza gelenlere bakılırsa burası tarihin işkence odası. Ama bize ilerlediğimizi söylüyor iktidar; güya bir trenin vagonundaymışız da, zaman denilen çizgisel raylarda ilerliyormuşuz. Evet, içinde bulunduğumuz kompartımanın penceresinden baktığımızda, dışarıdaki görüntünün hızla değiştiğini görüyor ve hareket ettiğimizi sanıyoruz. Pencerede yemyeşil bir vadi gördük biraz önce. Sonra bir de baktık, çerçevenin içinde duble yollar ve HES var. Bu kez ağaçlar ve dallarındaki kuşlarıyla, sulak alanlarıyla bir başka ekosistem girdi görüntüye. Yine değişti manzara; her yer betonla kaplanmış; Batman’in yaşadığı, kötülüğün ve suçun kenti Gotham’ı andıran dikine yapılarıyla karanlık bir şehre dönüşüverdi. Biz olduğumuz yerde duruyoruz ve manzara hızla değişiyor, eski bir numara. İçine kapatıldığımız bekleme odasında değişen bir şey yok; bedenimize ve zihnimize durmadan işkence ediliyor.
Tecavüzcünün mantığı!
İktidar, hayatı kompartımanlara bölerek icraatını sürdürüyor. Kompartımanlara kapatmışlar bizi ve pencereden dışarıya baktığımızda manzara değişiyor. Değişen, iktidarın kompartımanlarda çarpıttığı doğalarımızdır. Doğayı ve insan doğasını, fıtrat adını verdiği kendi kafasındaki kalıba uydurmak için tahrip ettikçe penceredeki manzara değişiyor ve ilerlediğimizi sanıyoruz. İlerlemenin, olumlu olana doğru bir hareket olduğu öğretildi bize. Katliamlar, yıkımlar, tecavüzler bir kez olumlu bir hareket olarak ilerlemeyle ilişkilendirildiğinde, tecavüzlere, katliamlara, aşağılanmalara da alışıyoruz. Tecavüzcünün mantığını biliyorsunuz: “Tecavüz kaçınılmazsa, zevk almaya bak.” Tuhaf değil mi? Ne kadar çok tecavüz edilirsek o kadar çok ilerlediğimizi düşünüyor ve ilerleme kaçınılmaz olduğu için de tadını çıkarıyoruz.
Hatta daha da ileri giderek, tecavüz edildikçe güzelleşeceğimizi söylüyor. Kentlerin içindeki tecavüz edilmiş doğayı bize park ve bahçe olarak sunduğunda ikna oluyoruz. Sonra yeryüzünün doğal ve toplumsal kuvvetlerini hesaba katarak biçimlendirdiğimiz konutlarımızı bombalayarak kafamıza yıktığında ve bizi yeryüzünden ve toplumsal olandan koparan toplu konutlara, kapalı sitelere, AVM’lere tıktığında yine ikna oluyoruz. Çok tuhaf varlıklarız doğrusu; nasıl inşa ettilerse bizi?
İktidarın, kendini dayatması için, toplumsal ve doğal kuvvetlerle devinen, akışkan insan doğasını sabitlemesi, çerçeve içine alması, kompartımanlara kapatması gerekiyordu: Fıtratın inşası. Ve devletçi Thomas Hobbes’un eski numarası: “İnsan insanın kurdudur.” Aramıza nifak sokarak bizi birbirimize düşürdükten sonra, üçüncü şahıs olarak araya girerek ilişkilerimizi manipüle etmekle kalmıyor, bedenlerimize tecavüz etme hakkını da elde ediyor. Doğal ve toplumsal bedenler, iktidarın kompartımanlara kapattığı, durmadan ırzına geçtiği seks oyuncaklarıdır (“Bu milletin a…na koyacağız”). Bu kurguyu değiştirecek bir kahramanı beklemekten vazgeçin artık. Bu sonsuz bekleyişi, bir karar anında biz kırabiliriz ancak. Ve kapatıldığımız tecavüz odasının duvarlarını yıkıp, yeniden yaşamla buluşabiliriz.

    Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder