Imme van der Haak |
Jerry Uelsmann |
RAHMİ ÖĞDÜL
07.08.2015
Hiç olmadığı kadar estetiğe ihtiyacımız var bugün. Üst sınıfların ya da uzmanların formdan aldıkları ayrıcalıklı hazdan bahsetmiyorum. Yaşamın içine olabildiğince gömülerek, öte dünya adına yaşamdan vazgeçmemizi öğütleyenlere, yaşamı olumsuzlayanlara inat, kılcal damarlarımıza dek yeryüzünü duyumsamaktan bahsediyorum. Estetik sözcüğünün eski Yunancadaki anlamına, kökenine dönme isteği benimkisi. ‘Aisthetikos’, doğrudan duyumsamayla ilgili bir sözcük; “duyumsamayla algılanan şey” anlamına geliyor. ‘Aisthesis’ ise duyuma dayalı algı deneyimi. Susan Buck-Morss’un belirttiği gibi estetiğin başlangıçtaki alanı sanat değil, gerçekliktir, yeryüzüdür, doğadır (Rüya Alemi ve Felaket, Metis). Estetik, bir bedenin tüm duyu organlarıyla yeryüzünü duyumsama edimidir. İktidarın şiddetli şoklarıyla hissizleştirdiği ve neredeyse iptal ettiği bedenlerimizi yeniden duyarlı hale getirmektir. Yeryüzünün, kentlerin, bedenlerin yıkımı karşısında duyumsayan ve tepki veren bedenli varlıklara dönüşmek. Yeryüzünün kurtuluşu estet olmaktan geçiyor.
YERYÜZÜNE YAYILMALIYIZ
Fransızcadan dilimize giren ve formun güzelliğini takdir edebilme yetisiyle donatılmış kişi anlamına gelen estet (esthéte) sözcüğünü dar ve seçkinci anlamından kurtarıp form ile formsuzluk arasında sürekli bir akış olan yeryüzünü ve yaşamı olabildiğince duyumsayan, algılarını genişletmiş kişi olarak yeniden tanımlamalıyız. Estet olmak, iktidarın yeryüzüne kapalı, sadece öte dünyaya açık ve yaşamı yadsıyan algı projesine ihanettir. Duyumsayan tenimizle bir ihanet şebekesi gibi yayılmalıyız yeryüzüne. Matrix filminin haini Cypher, bedeninin duyumsama kudretini yeniden kazandığında ihanet etmiştir Morpheus’a. Bifteğin değil de, öte dünyanın gerçek olduğuna bizi inandırmaya çalışan iktidara bir isyandır bu: “Bir bifteğin gerçek olmadığını biliyorum. Bunu ağzıma koyduğumda Matriks’in beynime bunun taze ve sulu olduğunu söylediğini biliyorum. Ama dokuz yıldan sonra neyi fark ettim, biliyor musun? Cehalet mutluluktur.” Mutluluk, cennet ve cehennem yeryüzündedir. Hain Cypher, iptal edilmiş algılarını ve ertelenmiş mutluluk düşünü şimdi ve burada yeniden ele geçirmiştir.
NE ZAMAN İÇERİ DAVET EDİLİRİZ?
Kültür, sadece kültürel sermayesi olanlar tarafından algılanabilen estetik nesnelerle dolduruldukça, yeryüzüyle ilişkisi kesilmiş kapalı bir küreye dönüşmüştür. Yeryüzüne gömülü olanlar, köylüler, işçiler ve kültürel küreden dışlanmışlar aşağılanacaktır. Üst sınıflar yoksulların yeryüzüyle temasta olan bedenlerini groteskleştirerek komikleştirirler. Ama grotesk beden tam da kalıba girmemiş, duyumsamanın bedenidir. Bedensizler, yeryüzüyle ilişkisiz, yapay olarak iklimlendirilmiş ve ışıklandırılmış AVM’lere kapatılırken, yeryüzünün tozu, toprağıyla kirlenmiş, kalıba girmemiş bedenliler kapıdan geri çevrilecektir. Yeryüzünü yadsıyan, yaşamı olumsuzlayan mekânlara bedensizleştiğiniz zaman girebilirsiniz ancak. Sanatta estetiği deneyimlemek için de bedensizleşmeniz gerekecektir. Beyaz küpte sergilenen estetik nesneleri izlemek için, bedenlerinizi galerinin dışında bırakarak sadece göz olarak girebilirsiniz içeri ve formu yücelten bir tapınakta formlara tapınan dindarlara dönüşeceksiniz. Ve bu estetik formlara tapınma ayinlerini Morpheuslardan, küratörlerden, sanat eleştirmenlerinden oluşan bir ruhban sınıfı yönetmektir. Din ile kültür arasında bağlantıyı kuran ressam Jean Dubuffet’ye göre kültür halkın afyonuna dönüşmüştür: “Kültür, vaktiyle dinin tuttuğu yeri alma yolunda. Tıpkı din gibi şimdi onun da rahipleri, peygamberleri, azizleri, yetkililerden oluşan organları var… Halkların afyonu rolünü oynamak da artık ona düşüyor.” (Boğucu Kültür, Dost).
İktidarın kapattığı algılarımızla, kültürel ayinlerde uyuşturulmuş bedenlerimizle, yeryüzünün yıkımını hissetmiyoruz bile. Algılarımızı ve bedenlerimizi yeniden ele geçirmeden, tenimizi bir örtü gibi yeryüzüne yaymadan acıları, yıkımları nasıl hissedebiliriz ki? Duyumsamak, isyan etmektir.
başlık sarsıcı çarpıcı, biraz abartarak söyliyim sarhoş edici...
YanıtlaSilduyumsamak...
tanrım bu nasıl bir kavramdır böyle..
gerçeği iliklerine kadar hissetmek yani..
bu gerçekliği hissedipte isyan etmemişsen.. sende ilik yokmuş zaten..demektir..
kutluyorum RAHMİ ÖĞDÜL... duya duya.
hocam, duyuların köreltildiği bir çağda duyumsamanın nasıl bir şey olduğunu çok güzel anlatmışsınız; değerli katkınız ve yorumunuz için teşekkürler.
Sil