Devletin yurttaşları buharlaşıp uçmuş, geriye kaynaklar kalmıştır sadece; iliklerine dek sömürülecek doğal ve insani kaynaklar. Sonunda neoliberal düş gerçek oluyor galiba. Toplumsal yaşamdan devletin tamamen çekilmesini isteyen şirket-iktidar, devleti de şirketleştirerek muradına erecek. Bizim de şirketleşen bir devletimiz olacak artık ve devlet başkanı yerine bir CEO’muz. Geçmişi karanlık olan ve yeryüzü kaynaklarını tükettiğinde hep birlikte tükeneceğimiz bir şirketimiz. CEO’luğa da özenen ‘Büyük Birader’imiz açıkladı: “Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye de öyle yönetilmelidir.” Bu kadar olur. Bir tüzel kişilik olarak şirketin ve devletin davranışları örtüşüyordu, ama adını bir türlü koyamıyorduk. Şimdi her şey yerli yerine oturdu. Tüzel kişilik olarak şirketin hukuki olarak tek amacı vardır: kâr ve bu amacı gerçekleştirmek için her şeyi yapabilir; şirketlerin tarihi bir yıkım tarihidir. Ve çokuluslu şirketlerin devleti ele geçirmesiyle birlikte devlet yöneticisi de sadece hissedarlarına hesap vermek zorunda olan bir CEO’ya dönüşmüştür. Devlet elindeki kaynakları çokuluslu şirketlere sonsuza kadar yağmalatabilir artık. Yurttaşlar buharlaştığı için bu yağmalama karşısında düşünen, itiraz eden ve direnen hiç kimse kalmayacak. Sadece ve sadece kendi öz-çıkarı peşinde koşan ve hedefine ulaşmak için her şeyi sömüren şirketin psikopat yapısı ve dolayısıyla psikopatlaşan bir devlet kalacak geriye: Psikopat şirket-devlet.
Joel Bakan ‘Şirket’ (Ayrıntı Yayınları) adlı kitabında, psikopati konusunda uluslararası üne sahip Dr. Robert Hare’e başvurmuş ve Dr. Hare, şirketin tam bir psikopat olduğu tanısını koymuştur. Bu tanıya ulaşmak için şirketin semptomlarını şöyle sıralıyor: Şirket sadece kendi çıkarlarının peşinde koşar ve ötekilere karşı samimi bir kaygı hissetmez. Şirket sorumsuzdur. Kendi hedefine ulaşmak için her şeyi tehlikeye atar ve kendi çıkarları için kullanmaya çalışır. “Bir numarayız, en iyisi biziz” gibi laflar eden gösteriş budalasıdır. Empati yoksunluğu ve asosyal eğilimler de şirketin temel özelliğidir. Şirket, kurbanlarıyla gerçekten ilgilenmez. Çoğunlukla kendi eylemlerinin sorumluluğunu kabul etmeye yanaşmaz ya da vicdan azabı duyamaz. Şirket, suçüstü yakalandığında, büyük para cezaları ödeyip, daha önce yapmış olduğu eylemi yapmayı sürdürür. Aslında şirketin ödediği para cezaları, kazandığı kârla kıyaslandığında çok cüzidir. Tüm hedefi, kendisini olduğundan farklı, halkın hoşuna gidecek şekilde sunmaktır. Psikopatlar ve şirketler, tehlikeli, öz-takıntılı kişiliklerini saklayacak bir maske olarak cazibeyi kullanma yetenekleriyle ün salmışlardır. Şirketler açısından sosyal sorumluluk aynı rolü oynamaktadır. Aslında kendileri dışında hiç kimse, hiçbir şey umurlarında değilken, sosyal sorumluluk sayesinde kendilerini merhametli ve ötekilerle ilgileniyormuş gibi gösterebilirler.
Şirketin psikopat doğasını önceleyen bir devletimiz vardı zaten. Doğal ve toplumsal yaşamı hiçe sayarak sadece ve sadece kâr ve rant peşinde koşan şirket gibi devletimiz. Soma’da ölen madencilerimiz, iş kazalarında yitirdiğimiz işçilerimiz, katledilen kadınlarımız, yok edilen ormanlarımız karşısında maliyet-fayda analizi yapan şirket-devletin psikopat yüzünü görmüştük. Berkin Elvan ve diğer canlarımızın ölümleri karşısındaki kayıtsızlığını ve Kabataş yalanını da eklediğinizde, alın size psikopat şirket-devlet. Şirket-devleti hâlâ baba olarak görenlerin işi daha da zor. Düşünsenize, aynı evde yaşamak zorunda olduğunuz psikopat bir babanız var; bir kâbus gibi. Tüm kaçış yolları kapatılmıştır ve saklandığınız kuytu bir köşede, karanlık koridorlarda elinde bıçak, fellik fellik sizi arayan babanızın ayak seslerini duyuyorsunuz. Ya babanızın korkusuyla yaşamınızı kuytu köşelerde saklanarak geçireceksiniz ya da tüm cesaretinizi toplayıp babanızı ortadan kaldıracaksınız. Zor bir karar!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder