RAHMİ ÖĞDÜL
08.05.2014
Merkezin ağırlığı ve çekim yasaları ile merkez dışı
kalanların hafifliği ve yasa dışılığı arasındaki karşıtlık giderek büyüyor.
Güzellik devinimsiz, kaskatı merkezden değil, sürekli dalgalanan kıyılardan
doğacak. Venüs de dalgaların arasında, denizde yaratılmış ve rüzgârlarla kıyıya
taşınmamış mıydı?
Yasalarıyla tüm kütleyi kendine doğru çeken, hareketsiz
kılarak kendine bağlamak isteyen koca kafalı merkezi bir devletle karşı
karşıyayız. Giderek koca bir kafanın
çekim gücünün etkisi altına giriyor toplum. Salisbury’li John’un 1159 tarihli
“Devlet bir bedendir” diye başlayan metninde hükümdarı bedenin kafası olarak
tanımlamıştı. John’un metninde kafada yer alan organların, gözler, kulaklar ve
dilin işlevlerini ise yargıçlar ve valiler yerine getiriyordu. Toplum koca
kafalı bir devletin hükmü altına girerken, yasama, yürütme, yargı organları ve
iletişim aygıtları da bu koca kafanın organları haline geldiğini görüyoruz.
Koca kafalı devlet kolluk kuvvetlerini arttırarak kollarını da güçlendirdi.
Ayakları oluşturan işçi ve köylülere düşen görev ise bu koca kafayı
taşımak.
Şimdi, bu koca kafayı biraz yuvarlarsak bir çember şekline,
İ.Ö. 5 yüzyılda yaşamış filozof Parmenides’in hakikat çemberine ulaşmış oluruz.
Parmenides hakikati, sanılardan (doksa) ayırıyor ve bir çember şeklinde
tanımlıyordu. Hakikat “Bir”dir, Parmenides’e göre; hareket etmez, değişmez,
dönüşmez, bölünmez. Tüm hareketi, değişim dönüşümü, çokluğu hakikat çemberinin
dışına, yani sanılar dünyasına yerleştirmişti. Koca kafalı iktidar çemberin
içinde devinmez, değişmez bir düzen kurmaya çalışıyor ve içeri girenler
iktidarın organlarına dönüşüyor; merkezi ve hiyerarşik bir bedenin yeri ve
işlevi belirli, devinimsiz parçalarına.
Merkezin çekimine kapılanlar yapıştıkça yapışıyorlar
iktidara. Koca kafa, yapboz bulmacasının parçaları gibi birbirine
kenetlenmiş devinmeyen parçalardan oluşan yeknesak bir bütün kurarken, yapboz
bulmacasının kıyılarında, bu kafaya eklenmemiş parçalar serbestçe dolaşabiliyor.
Tüm toplumsal organlar bu merkezi koca kafalı iktidara kenetlenirken, kıyıda
başıboş dolaşanlar, dışarda kalanlar büyük bir tehlike oluşturuyor iktidar
için. Koca kafaya kenetlenmemiş, hem düşünsel hem de fiziki anlamda merkezin
dışında kalanlar, Parmenides’in tanımladığı sanılar dünyasını oluşturuyor; ya
da iktidar kendi hakikatini “bir” ve değişmez olarak tanımladığı için dışarda
kalanları hep öyle sanıyor. İktidar çokluğu, değişim ve dönüşümü sanı olarak
tanımlasa da yeni olan ne varsa tam da buradan doğacaktır, dalgalı kıyılardan.
Katılaştıkça bir adaya dönüşen iktidarı çevreleyen denizler yükselecek; küreyi
ısıttılar çünkü.
İktidarın koca kafasından pis kokular geliyor; şiştikçe daha
da çirkinleşecek. Boşluk bırakmayacak şekilde birbirine kenetlenmiş organlardan
oluşan bu merkezi kafanın içinde harekete, değişime, dönüşüme yer yok çünkü.
Tüm organlarıyla birlikte çürümeye yazgılı. Bu kafadan çıksa çıksa bir bataklık
çıkar ancak; pis kokulardan belli. Ne varsa, kıyılarda var. Botticelli’nin “Venüs’ün
Doğumu” (1486) tablosuna nazire yapan fotoğraf sanatçısı Rosaleen Ryan “The
Birth of Suburb” adlı fotoğrafında Venüs’ü kenar mahalleye taşıyarak doğacak
güzelliğin yerine işaret ediyor. İstiridye kabuğu yerine, plastik bir leğenin
içinden doğacak yeni Venüs; çekim yasalarından kaçanlardan, merkezin dışında
kalan dalgalı kıyılardan. Koca kafanın çürümeye yazgılı çekim yasalarından
kendini kurtaran hafif ve yasa dışı unsurlar yaratacaklar güzelliği. Ve inanın,
dünyayı bu güzellik kurtaracak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder