27 Haziran 2013 Perşembe

KIRMIZI GİYSİLİ KIZ YA DA DEVLET BİREYİN KURDUDUR


RAHMİ ÖĞDÜL

27.06.2013

Kırmızı giysili kız bir sabah ormandaki büyükannesine çörek götürürken kurtla karşılaşır ve kurt kırmızı giysili kıza gaz sıkarak onu gaz haline getirip yutmaya çalışır. Masal böyle başlıyor. Kırmızı giysili kızı yutmaya çalışan kurda daha yakından bakarsak şayet, tüm farklılıkları bir hamlede silip, soyut tümeller ya da kolay lokmalar halinde mideye indirmeye çalışan devlet mantığını göreceğiz. Klasik mantık, bir uçta tikelin, öteki uçtaysa tümelin bulunduğu bir sopadır devletin elinde. Tikel, oluşa kapalı, olup bitmiş bir varlıktır ve sabit bir kimliği vardır; ve bu haliyle kendisini tümele teslim etmeye hazırdır ve tikel, tümel haline gelirken bireysel özellikleri, dışsal farklılıkları, dikenleri, çıkıntıları bir çırpıda budanır. Devlet mantığı tikel özellikleri budayarak çalışır: Taksim-Gezi Parkı’nda bireysel özellikleriyle tikel bireyleri budayan devletin, onları çapulcular tümeli altında topladığını görüyoruz ve devlet çapulcu olarak adlandırdığı bu bireyleri bir oturuşta mideye kolaylıkla indirebilir.

TÜM ÇABULCULAR BİRBİRİNE BENZER
Tikel, bir sınıfa ait olma ve kimlik taşıma özellikleriyle devlet açısından kolay lokmadır, demiştik. Mevcut özelliklerinden birini soyutlayarak her türlü tikel varlığı kolaylıkla bir sınıfın altında toplayıp tümelleştirebiliyor: Çingene, Rum, Yahudi, Türk, Kürt, aşırı uç, gay, marjinal, işçi, hayvan, ağaç; saymakla tükenmeyecek kolay lokmalar var devlet açısından. Gezi Parkı’ndaki, o yere ait ağaçları o halleriyle, ağaç oluşlarıyla sevdiğimizi söylediğimizde devlet mantığı bunu anlamak istemez; “bu ağaçları başka yere taşıyacağız, yerine ise çok daha güzellerini yerleştireceğiz” diye yanıt verir, çünkü soyut ağaç kavramıyla iş görmektedir. Ya da Çingeneler Sulukule’ye, o yere ait oluşlardır, dediğimizde de devlet mantığı aynı yanıtı verecektir: “Onları kentin dışına güzel konutlara taşıyacağız, yerlerine de çok güzel konutlar yapacağız.” Devlet bir soyutlama makinesi olarak hep olmuş bitmiş, sabit özellikleri ve kimlikleri olan tikelleri soyutlayarak sürdürür işlemini; tüm ağaçlar birbirine benzer; tüm çapulcular birbirine benzer. Oluş ya da bireyleşme denilen ve her türlü kimliği, aidiyeti aşındıran o bitimsiz süreci görmezden gelir. Olup bitmiş bireyleri mevcut hallleri ve kimlikleriyle ele alıp onları sınıflandırıp ayrıştırır.

TEKİLLİKLERDEN SÖZ ETMELİ

“Bireyleşme, birey değildir” diyor Deleuze, Logic of Sense’de. Bireyleşme bir bireyin üretildiği süreçtir ve bu süreçte tekillikler (singularities) çok önemli rol oynamaktadır. Tekillikler, varlığın içinde yer alan henüz gerçekleşmemiş gizil güçlerdir, farklılıklardır ve bu tekillikler sayesinde birey, devletin kendisine biçtiği her türlü kimliği, aidiyeti aşındıran oluş denilen akışın içine yerleşir. O halde bireyden değil de tekilliklerden söz etmemiz gerekiyor. Devlet bireyle, bölünmez, sabit bir varlıkla, yani atomla iş görürken, bizler devlet mantığını bir kenara bırakıp başka bir mantıkla, oluş mantığıyla yaklaşmalıyız varlıklara, yani tekilliklere. Agamben’in dediği gibi siyasi mücadele devlet ile devlet-olmayan arasında geçiyor artık: “Gelmekte olan yeni siyasetin yeni gerçeği, bu siyasetin artık devletin denetimi ya da ele geçirilmesi için bir mücadele olmayacağı, ancak devlet ve devlet-olmayan (insanlık) arasında bir mücadele olacağıdır; tekillikler ve Devlet organizasyonu arasında üstesinden gelinemeyecek bir ayrışma olacaktır” (Gelmekte Olan Ortaklık, çev. Betül Parlak, Monokl Yayınları). Bir başka deyişle, tikel-tümel kıstırması ile tekillikler arasında geçiyor mücadele.

DEVLETİN MİDESİNE FENA OTURDU
Devletin tikel-tümel kıstırmasından kaçan tekillikler, ya da Agamben’in deyişiyle “herhangiler” Taksim-Gezi Parkı’nda ‘devlet-olmayanı’ gerçekleştirdiler. Devletin temsili demokrasisi karşısında, herkesin sadece ve sadece kendisini temsil ettiği forumlarla gelmekte olan tekilliklerin ortaklığını ilan ettiler. Deleuze tekilliği şöyle sezdiriyordu bize: “Tekillikler, dönüm noktaları ve bükülme noktalarıdır; dar boğazlar, düğümler, bekleme odaları ve merkezlerdir; ergime ve yoğunlaşma ve kaynama noktalarıdır; gözyaşı ve neşe, hastalık ve sağlık, umut ve kaygı noktalarıdır, duyarlı noktalardır.” Her türlü kimlik ve aidiyetten kaçan herhangi birilerinin yarattığı duyarlı bir nokta, bir tekillik olarak Gezi Parkı’nı anlatıyor adeta. Gezi Parkı’nda ortaya çıkan herhangi birileri mahalle parklarına sıçrayarak, gelmekte olan tekilliklerin ortaklığını biçimlendirmeye devam ediyorlar. Kırmızı Başlıklı Kız masalındaki gibi, devletin kurdu tekillikleri soyutlayamadığı için yutamıyor, yutsa bile sindiremiyor, fena oturuyor midesine.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder