5 Nisan 2012 Perşembe

DUVARDAKİ/TUVALDEKİ ÇATLAK


RAHMİ ÖĞDÜL

05 Nisan 2012

Gündelik gerçekliğin bir aynası olma iddiasında olan gazeteler gerçeğin çok da sorunlu olan bir yorumunu sunarlar bize. Biz de bu yorumları içeri alıp kendi karanlık odalarımızda çoğaltırız. Didem Ünlü basının bu tavrına, tuvalin sınırlarına hapsederek üzerinden akıttığı boyalarla, siyasal, gündelik figürlerle müdahalede bulunuyor. Kitle iletişim teknolojisinin yarattığı ekolojiyi bozuma uğratıyor

Çin’de çok eski zamanlarda, ateşin kaplumbağa kabuklarında açtığı çatlakların ya da kuşların kumda bıraktıkları ayak izlerinin kehanet amacıyla okunmaya başlamasından söz ediyor Roland Barthes; dolayısıyla “ Yazı aslında yüzeyin üzerindeki bir çatlaktan başka bir şey değildir. Düz bir yüzeyin, kâğıdın, derinin, kille kaplı bir düzlüğün ya da bir duvarın bölünmesi, üzerinde ağlar örülmesi, sürekliliğin bozulması söz konusudur.” Yazı düzlemin sürekliliğini, tutarlılığını bozan bir şey; kanırta kanırta yüzeyde yaralar açıyoruz yazı yazarken. Boş bir duvar ya da bir yüzey yazı yazmak için kışkırtıyor bizi. Resim yüzeyinin yazı ile sürekliliğinin bozulması, tuval düzleminde çatlakların açılması ise Kübizmle, yani Georges Braque ve Pablo Picasso’yla başlamıştır.

Analitik Kübizm olarak adlandırılan dönemlerinde Picasso ve Braque resim düzlemine adeta çekiçle saldırarak nesneleri parçalanmışlardır önce. Parçalanmış yüzeylerin giderek küçüldüğü görülür, nesnenin farklı açılarının keskin cam kırıkları gibi üst üste bindiği bu resimlerde nesneleri seçmek güçleşmiştir artık. Resim yüzeyinin tümünü kaplayan imgenin içinde geleneksel anlamda bir espasla karşılaşmak olanaksızlaşmıştır. Tüm tuval yüzeyi, nesne kırıklarından oluşan çatlak, yaralı bir zemine dönüşmüştür.

TUVALLERİN YÜZEYİ
Tuval üzerindeki nesneleri optik bir parçalanmaya maruz bırakmakla yetinmediler. Yüzeye yazıyı sokarak tuvali çatlatma sürecine devam ettiler. Önce Braque kullanıyor şablon harfleri, ardından da Picasso. Ayrıca resim dokusunu zenginleştirmek için boyaya kum, talaş gibi başka malzemeleri katarak Sentetik Kübizm olarak adlandırılan yeni bir evreye geçiyorlar. 1912-14 tarihleri arasında gerçekleşen bu sürecin en önemli yeniliği önce Picasso’nun ardından da Braque’un kullanmaya başladığı kolaj tekniği. Picasso, 1912 yılından itibaren gerçekleştirdiği resimlerinde baskılı kumaşlar ve kâğıtlar yapıştırmaya başlıyor. Braque da aynı tarihten itibaren papier collé olarak adlandırılan ve kesik kağıt parçalarının resim yüzeyine yapıştırılmasıyla elde edilen kendine özgü bir kolaj tekniği kullanmaya başlıyor. Gazete küpürleri, afiş, kartpostal gibi kitle kültürüne özgü basılı malzemenin resme girmesiyle birlikte artık tuval yüzeyi çatlaklardan geçilmiyordu. Bir zamanların kendi üzerine kapanmış, tutarlı, tek merkezli tuval yüzeyinde açılan çatlaklardan çerçeveyi de parçalayacak kaotik kuvvetler sızmaya başlamıştı. Picasso ve Braque yaşadıkları zamanın politik ve kültürel gelişmeleriyle bağlantı kuran gazete küpürleri ve reklam imgelerini kullanırlarken, ilgilerinin salt biçimsel kaygılarla sınırlı olmadığını göstermişlerdi. Hayatla bağlantı kurarak sanatın alışılmış tanımlarının çok ötesine geçecek hamleler için zemin hazırlamışlardı.

SANAT VE HAYATIN ÇERÇEVESİ
Kübist kolaj sanat nesnesinin tanımına dair çeşitli sorular atmıştı ortaya. İlk kez geleneksel malzemenin ötesinde, kitle kültürüne özgü gündelik, sıradan malzemelerin sanat yapıtının öğesi haline gelmesiyle kolaj, sanat ile hayatı birbirinden ayıran çerçevenin sınırlarını çökertmeye başlamıştı. Sanata dair kalıplaşmış tanımları yıkan bir hamleye dönüşmüştü kolaj. Bu hamleyi çok geçmeden başkaları da üstlendi: Dada kolajları ve fotomontajları, Pop kolajları ve günümüzdeki dijital kolajlar.

Sanatçı Didem Ünlü, Amerika’nın 11 Eylül 2001’deki İkiz Kulelere saldırıdan sonra giriştiği yeryüzünü işgal etme hareketine karşı direnişin sloganı haline gelen “Not In My Name” yani “Benim Adıma Değil’i sergisinin teması haline getirirken, Sentetik Kübizmin başlattığı yazı ile tuval yüzeyinde çatlaklar açma edimini sürdürüyor. Coğrafya (yeryazım) sözcüğünün ima ettiği gibi yeryüzünü yeniden yazmaya, yani haritalandırmaya girişen Amerika’nın Irak’taki işgali sırasında yaşananları konu aldığı tablolarında dönemin gazeteleri tuvalin yüzeyini kimi zaman tamamen örtüyor, kimi zamanda Borges’in yeryüzünü birebir örten haritasının parçalanıp yeryüzüne dağılması gibi tuvalin yüzeyinde parçalara ayrılıyor. İktidarın yazısı üzerinde gündelik hayattan figürler, direniş imgeleri ya da yeryüzünü işgal üzerinden kurulan dostluklar beliriveriyor.

YÜZEYE SIZAN UMUTLAR
Gazeteler gündelik hayatımıza girdiklerinden beri kendi ekolojilerini, ortamlarını yaratmışlardır. Gündelik gerçekliğin bir aynası olma iddiasındadırlar ama gerçeğin çok da sorunlu olan bir yorumunu sunarlar bize. Biz de bu yorumları içeri alıp kendi karanlık odalarımızda çoğaltırız. Didem Ünlü basının bu tavrına, tuvalin sınırlarına hapsederek üzerinden akıttığı boyalarla, siyasal, gündelik figürlerle müdahalede bulunuyor. Kitle iletişim teknolojisinin yarattığı ekolojiyi bozuma uğratıyor.

Gazete yazılarının arasında figürlerin dolaştığı bir ortam yaratmış sanatçı. Gazetelere doğrudan müdahale ederek bize gerçeklik olarak sunulanın aslında öyle olmadığını, gazetelerin üzerinde gezinen figürlerden anlıyoruz. İktidar yazısının çatlaklarından yerel direniş umutları sızıyor yüzeye.

Not: Didem Ünlü’nün “Not In My Name” sergisi 14 Nisan’a kadar Nişantaşı Mim Art&Antiques’de izlenebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder