21 Mayıs 2010 Cuma

SİYASAL DİLDE BEDEN


RAHMİ ÖĞDÜL

20 Mayıs 2010

İnsan toplumunun bir beden gibi tahayyül edildiği, tıpkı bir insan bedeni gibi organlardan ve uzuvlardan meydana geldiği düşüncesi çok eskilere dayanıyor. Her toplum kendi beden anlayışını, tıbbi beden bilgisini siyasal yapıya uyguluyor, beden metaforlarıyla örülmüş siyasal bir dil geliştiriyor. Siyasal jargonda beden metaforlarının kullanılmasına bir örnek olarak La Fontaine’in 1668’dekaleme aldığı ‘Mide ve Uzuvlar’ fablı verilebilir: uzuvlar mideye başkaldırırlar, hep mide için yaşamaktan bıkmışlardır; “bütün emeğimizi sömürüyor bu mide; bırakalım işi gücü yan gelip yatalım onun gibi” diyerek mideye isyan ederler. Yaptıkları işin yanlışlığını anlayan uzuvlar mideye itaat ederler sonunda. En azından Ezop’a (İ.Ö. 6.yy) kadar geriye gittiği sanılmaktadır bu masalın. La Fontaine’nin anlatısında ise olay İ.Ö. 494 yılında geçmektedir. Romalı Konsül Menenius Agrippa, ayaklanıp Roma’dan ayrılmaya karar veren pleplere, yani halka bu masalı anlatarak pleplerin isyandan vazgeçmelerini sağlamıştır.

BEDENİN ANLAMI
Antik dönemde bedenin siyasal metaforik kullanımı üçlü bir sisteme dayanıyordu: baş, mide bölgesi ve uzuvlar. Bu sistemde öncelik mideye veriliyordu; midenin besini kana dönüştürüp kanı atardamarlar aracılığıyla tüm bedene gönderdiği düşünülüyordu o vakitler. Mideye koordine edici bir işlev yüklüyorlardı. La Fontaine’in anlatısında da midenin antik dönemlerdeki bu işlevine gönderme yapılıyor. Uzuvların mideye başkaldırmaları boşunaydı, zira mide besliyordu onları, itaat etmek zorundaydılar.

Mideye ve karın bölgesine yüklenen bu anlamın Romalılar da devam ettiğini görüyoruz. Örneğin bu bölgede yer alan karaciğerin Romalılar için sembolik bir değeri vardı. Entrüsklerden kendilerine miras kalan geleneğe göre karaciğer kutsal bir organdı, karaciğer falına bakarak geleceğe yönelik kehanetlerde bulunuyorlardı. Karaciğer aynı zamanda tutkuların da yeriydi.

Geçmişle bağlarını kopardıklarını göstermek için kendilerini modern olarak ilan eden ilk Hıristiyanlar, pagan kültüre ait ne varsa her şeyi reddetme yolunu tuttular. Bedenin siyasal metaforik kullanımında da radikal bir değişim gerçekleşti. Başın sembolik değeri alışılmadık şekilde Hıristiyan sisteminde güçlü hale gelmişti. Hıristiyan hiyerarşisi içinde yüksekliği, yüceliği simgeliyordu baş. İsa’nın ve onun temsilcisi hükümdarın baş olduğu tek bir beden tahayyülü olarak siyasal bir yapı ortaya çıkıyordu böylelikle. Öte yandan bu yeni beden metaforları konfigürasyonunda “kaybeden” bir organ vardı: karaciğer. Romalıların prestijli bir konuma yerleştirdikleri karaciğer artık şehvet düşkünlüğü ve cinsel arzunun yeri haline gelmişti. Başın hiyerarşide yüksekliği sembolize etmesine karşın, beden hiyerarşisinde alt kısımları temsil eden karın bölgesi ve karaciğer pejoratif bir anlam kazanmıştı.

BEDEN VE SINIFLAR
1159 tarihli ‘Policraticus’ adlı yapıtında Salisbury’li John da “devlet (res publica) bir bedendir” diye yazdığında bu bedensel metaforik kullanımı siyasal anlamda pekiştirmiş oldu. Bu bedende hükümdar baş ve beyin, senato ise kalp işlevi görüyordu. Gözlerin, kulakların ve dilin işlevlerini yerine getirenler yargıçlar ve eyalet valileriydi; vergi toplayanları, para işleriyle uğraşanları, tüccarları biraz da aşağılayarak mide ve bağırsaklarla bir tutuyordu Salisbury’li John. Ellerin ve ayakların işlevini ise köylüler ve işçilere veriyor ve şöyle devam ediyordu: “ Toprağa dokunan ayaklar köylülerdir her zaman. Özellikle baş tarafından yönetilmek onlar açısından zorunludur, zira bedenin hizmetinde yeryüzünde dolaşırlarken, çok sayıda dolambaçlı yolla karşılaşırlar.” Bu dolambaçlı yollarda yollarını yitirmemeleri için bir baş olarak hükümdara ihtiyaçları vardı.

Tamamen hiyerarşik bir toplum imgeydi bu. Salisbury’li John daha sonra insan bedenine yüklenen hiyerarşik yapıyla bir kentin formu arasında da bağ kurarak, kentin sarayı ya da katedralini baş, ana çarşısını mide, evlerini de eller ve ayaklarla bir tutmuştu. Toplumun hiyerarşik bir yapıya göre tasarlanmasında beden metaforlarının önemli bir yer tuttuğunu, toplumun beden hiyerarşisine göre örgütlendiğini görüyoruz. Bu beden metaforlarına dayalı siyasal tahayyülün bugün de pek uzağına düşmüyoruz aslında. Günümüzde de Salisbury’li John gibi düşünen, konuşan politikacılarımız var. Geçen yıl işçilerin 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkma talepleri karşısında “ayaklar baş olunca kıyamet kopar” diyen ‘baş’bakanımıza, sosyal demokrat muhalefet partisi sözcüsü şöyle yanıt vermişti: ‘Akılsız başın cezasını ayaklar çeker.’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder