12 Kasım 2009 Perşembe

TAVŞAN DELİĞİ: KABUĞUN ÇATLADIĞI YER


RAHMİ ÖĞDÜL

12.Kasım.2009

Kentin sürekli değişen görünümü, gündelik yaşamımıza giren yeni nesneler, bütünlüklü bir anlayış geliştirmemize engel oluyor; parçalanmış görünümlerin içinde yüzüyoruz. Yine de parçalardan (tikellerden) oluşan bir hayatı sürdürebilmek, bu hayatı katlanabilir hale getirmek için anlamlı bütünlükler elde etmeye, kaostan düzen çıkarmaya çalışıyoruz. Aksi takdirde hayatın bu parçalanmış algısı şizofrenik deneyimlere sürükleyebilirdi bizleri (belki de çoktan beridir şizofrenik bir hayatın içindeyiz). Parçaları bir araya getirerek anlamlı öyküler kuruyoruz. Anlamlandıramadığımız parçaları ya görmemezlikten geliyor ya da “öteki”, “tekinsiz”, “yabancı” olarak zihinsel tutarlılıklarımızın dışındaki bir yere yerleştiriyoruz.

Parçalar arasında bir tutarlılık kurmaya çalışırken, kurduğumuz tutarlı yüzeylerin dağılıp gittiğine de tanıklık ediyoruz öte yandan. Bir deniz kıyısında dalgaların hareketiyle sürekli değişen çakılların kompozisyonunu andırıyor hayat. Çakılların dağılımına anlam yüklediğimiz an, yeni bir dalga yepyeni bir dağılım çıkarabiliyor karşımıza ve yeni baştan bir anlamlandırma işlemine girişiyoruz. Montaj tekniğiyle parçaları bir araya getirip yeni tutarlılıklar inşa etmeye çalışıyoruz. Tanıdık nesnelerden oluşan, evimizde hissedeceğimiz mekânlar kuruyoruz kendimize; açıklanabilir olgular ve nesnelerden oluşan bu mekânların dışında ise tedirginliğe kapılıyoruz.

Yasemin Baydar ve Birol Demir tarafından kurulan güncel sanat grubu :mentalKLİNİK, “tAVŞANdELİĞİ” başlıklı sergisinde nesnelerin ve seslerin yeni bir dağılımını çıkarıyor karşımıza; tedirgin edici, tekinsiz bir mekânın içindeyiz. Bir sökme işlemi sonucu ortaya çıkan, bir zamanlar anlamlı, tutarlı bütünlüklerin parçaları olan nesneler, abartılmış boyutlarıyla zihinsel haritalarımızı zorluyor. Parlak yüzeylerin birleşim yerlerinden sızan şekilsiz, tedirgin edici madde, altta yatan kaosun bir habercisi sanki; bütünün bir yanılsama olduğunu hatırlatıyor bize. Duvarda çerçeve içine asılı resimlere yöneldiğimizde ise kırık parçalardan oluşan peyzajlarla karşılaşıyoruz.

Görme duyusunun baskın olduğu bir toplumda dokunmanın zorluğunu hatırlatan videolar, sergi mekanının iki ucunda yer alıyor. Duvara yaklaşan elin, bir hayvan pençesine dönüşmüş gölgesiyle duvarda buluşması, insanın doğasına dair soruları kışkırtıyor. Parçalardan oluşan ve anlamlandırmakta zorlandığımız bu tedirgin edici mekânda bütüncül kimliğimizi kurmaya yardımı dokunacak aynalar ise puslu ve yine bölümlere ayrılmış; aynalara baktığımızda bir sisin içinde belli belirsiz görüyoruz kendimizi.

Kapitalizm ta başından beri yarattığı parlak, pürüzsüz yüzeylerle bütünlüklü bir yaşam yanılsaması kurmaya çalışıyor; oysa, tüm tutarlılık arayışımıza rağmen çatlaklı, parçalı bir gerçeklik olarak yaşıyoruz hayatı. Ernst Bloch kapitalizmin mekânı için “Boş Mekân” terimini kullanıyor; parıldayan yüzeyin, içsel bir hakikat taşımayan bir kabuk olduğunu söylüyordu; Galerist’te 21 Kasım 2009’a kadar açık kalacak olan :mentalKLİNİK’in “tAVŞANdELİĞİ” sergisi, bu kabuğun altında yatan boşluğun/kaosun başka bir yaşama da gebe olabileceğine dair düşünceler uyandırıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder