Ilya Repin |
Jerry Uelsmann |
RAHMİ ÖĞDÜL
06.01.2017
İnsanı delirten kesinliktir, şüphe değil.” Nietzsche’nin sözü kafamın içinde dönüp durdu yeni yıla girerken. (“Neden Bu Kadar Akıllıyım?”, çev. S. Cemgil, Zeplin). Ve son şüphelerimiz de çok geçmeden yerlerini kesinliğe bırakırken artık kaçacak deliğimizin olmadığını fark ettik. İşte en kötüsü bu, hiçbir şeyden şüphelenmemek; her şey gün gibi ortada çünkü. Delirmemek işten değil. Tüm kaçış yollarının kapatıldığı, katliamların gerçekleştiği bir hapishaneye girer gibi girdik yeni yıla. Ne güzel şüphelerimiz vardı oysa her şeye, yaşama dair. Şimdi üzerimize kapanan duvarlardan şüphe etmiyoruz, kapatıldığımız, kıstırıldığımız kesin. Aşırı belirlenmiş, satranç tahtası gibi bir düzlemde, hareketlerimiz önceden tahmin edilip bizimle oyun oynuyorlarsa? Şüpheye gerek yok, kesin. Unutmayın, satranç tahtasının dışı yoktur, sadece ölüm. Ölümden başka çıkış yolu bırakmadılar.
Umut nereden beslenir?
Ne güzel günlerdi, her şeyden şüphelenirdik, mevcut nesneler düzeninden, kalıcı gibi görünen şeylerden, varlığın kendisinden bile; en çok da gelecekten. İşi paranoyaya vardırmazsanız, şüphe bize olumsal bir dünya sunacaktır; düşündüğümüz, şüphelendiğimiz her şey hem olabilir hem de olmayabilir. Olmuş olan ile olabilecek olan arasındaki bu çatlağa yerleştirmiştik kendimizi. Umut da buradan beslenir ve çoğaltır kendisini. Olumsallığın değil, kesinliğin zeminine yerleştiğimizde artık bu çatlak kapanmıştır. Bu çatlak aynı zamanda kaçabileceğimiz çatlaktı, aynı zamanda ışığın içeri sızacağı. Kapatılmışlığın kesinliği delirtecek bizi.
Ama bir çatlak olmalı; Leonard Cohen söylüyor: “Bir çatlak vardır her şeyde/ Işığın içeriye girdiği”. O halde çatlağın olmadığı, ışık sızdırmayan kapalı bir sistemin aşırı belirlenmiş düzleminde su olmaktan başka çaremiz kalmamıştır. Su yolunu bulur derler, yani çatlağı ya da su çatlatabilir duvarı. Babil’de her yıl düzenlenen kaos/kozmos bayramında kaosu temsil eden Tiamat, kozmosu temsil eden tanrı Marduk tarafından alt edilirdi. Suydu en çok korkutan tanrı kralı ve Tiamat bir su ejderhası olarak temsil edilirdi. Su: Doğanın dizginlenemeyen, kabına sığmayan, kayaları parçalayan kudreti. Ve her yıl bahar aylarında taşan Dicle ve Fırat’ın suları Babil’in surlarını yıkardı. Doğanın içinde ve doğaya rağmen duvarlarla çevrili sabit bir düzen kuracağını düşünen tanrı kral, halkını her yıl kutlanan kaos/kozmos bayramıyla oyalardı. Ama olmadı, doğa hâlâ duruyor yerli yerinde, şimdi Babil’in ve tanrı kralın yerinde yeller esiyor. Ama tanrı kral olmak isteyenler hâlâ anlatıyorlar bu masalı ve kaos/kozmos oyununu sahneleyerek doğanın içinde ve doğaya rağmen sabit bir düzen kurabileceklerini sanıyorlar.
İçimize doğa kaçmış bir kere
Ne doğa ne de insan doğası katlanır kapatılmaya. Yeryüzünün akışlarıyla bağlantısı kesilen sistemler çökmeye yazgılıdır. Termodinamiğin ikinci yasası, kapalı sistemlerde entropinin, yani düzensizliğin artacağını söylüyor. Bu yasayı anlamanız için illa da fizikçi olmanız gerekmiyor. Nehirlerle ya da yeraltı sularıyla beslenmeyen göller bir süre sonra bataklığa dönüşüp kuruyacaklardır. Yeryüzünün akışlarıyla bağlantısı kesilmiş bireyler, çok geçmeden ruhen ve bedenen çökecek. Rüzgârlara açık olmayan düşünceler de kokuşmaya yazgılı. O halde bizi doğanın akışlarına rağmen kapatmaya çalışanların çökeceğini söylemek salt bir iyimserlik olmasa gerek. Doğayı surların ötesine ötelemeleri ve içeri sızmaması için önlemler almaları; ne de büyük bir gaflet! Doğa bizim içimizde, içimize doğa kaçmış bir kere. Ve doğa şişede durduğu gibi durmuyor, birey de kapatıldığı odada. Şişenin içindeki cin, ispirto ya da spirit ya da ruh; ne derseniz deyin. Yaşamın ruhuyla, kuvvetleriyle kendinden geçen bireyler olacaktır her zaman. Tutkulardan arınmış değil, tutkularıyla yaşama bağlı bireyler; yaşamayı tutku haline getirenler. Ölüm severlere karşı yaşam severlerin, su gibi aziz olanların örgütlenişi.
Bizden saklanan yaşam
Bizden saklanan yaşamdır. “Bugüne dek yasakladıkları tek şey gerçekliğin kendisidir” diyor Nietzsche. Ve yeryüzünü duyumsayanlardan nefret ediyorlar. Bir çatlak olmalı, bizi yaşamla buluşturacak ya da su olup çatlatmalı duvarı. Yapabiliriz, çünkü bedenlerimizin üçte ikisi su.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder