RAHMİ ÖĞDÜL
18.03.2016
Merdivenler, yeryüzünün farklı düzeylerini, düzlemlerini birbirine bağlayarak dikine, verevine yolculuklar yaptırırlar bizlere. Farklı düzeylere taşındıkça, yeryüzü çok farklı açılardan ifşa edecektir kendisini. Yerle ve düzenle kurduğumuz sabitlik ilişkisini bozarak yeryüzünü farklı açılardan deneyimlediğimizde, değişen perspektifle birlikte değiştiğimizi de duyumsarız.
Merdivenler aynı zamanda içeriyi dışarıya bağlayan geçitlerdir. Dışarısı önemlidir. İçerinin çürümeye ve bozulmaya yazgılı mutlak düzeni, dışarıdan gelecek şeylerle dengesini yitirdiği ölçü de yaşama dahil olacaktır. Yaşam, sürekli denge bozumudur çünkü. Mutlak denge ölümdür. Dışarının kuvvetlerine maruz kalarak açık havada yürüdüğümüzde, dengemiz sürekli bozulacak ve attığımız her adımda bozulan dengemizi yeniden kuracağız ve bitimsiz bir devinim olarak denge ve dengesizlik birbirini izleyecektir. Kapalı mekânların çöküşe yazgılı ortamlarında merdivenler, yaşamla kuracağımız yeni dengeler için kaçış çizgileridir.
Merdiven boşlukları, Georges Perec’in değişiyle “anonim, soğuk ve neredeyse düşman bir yer”dir. Neyle, ne zaman karşılaşacağımızı kestiremediğimiz, rastlantıya açık, geçiş yerleri. Aslıhan Kaplan Bayrak’ın resimlerindeki çökmeye yazgılı mekânlarda merdivenler, kaçış çizgileri ve bağlaçlar olarak gözünüze ilk çarpan öğelerdir. Çoklu perspektif düzlemlerini merdivenlerle, ‘ve’lerle birbirine bağlayarak, merdiveni bir bağlaca dönüştürmüş; tıpkı ‘ve’ler gibi merdivenler aynı zamanda resimlerini de birbirine bağlıyor ve merdivenler, “anonim, soğuk ve neredeyse bir düşman yer” olmaktan çıkmış. Perec haklı: “Geçen her şey merdivenden geçer, gelen her şey merdivenden gelir” (Yaşam Kullanma Kılavuzu, çev. İsmail Yerguz, İmge Kitabevi).
Sanatçının meselesi, mekânın zamanıyladır. Mekânı dışavurumcu tavırla tuvallerine yansıtırken, düzeni düzensizliğin sınırlarına doğru çekerek kozmos ile kaos arasındaki geçişi sezdirir bize. Öklidçi düzlem geometrisine göre yeryüzünün eğri yüzeyinde inşa edilmiş ve bize mutlak düzen dayatan zamansız mekânların, sanatçının tuvallerinde eğrilerle, kesişen çizgilerle soyutlandıkça entropiye, yani düzensizliğe doğru nasıl evrildiklerini görüyoruz. Uzamın kesintisiz sonsuzluğunu ve akışını kapatarak inşa ettiğimiz mekânlar doğaları gereği her an dengesini yitirmeye teşnedir çünkü. Dolayısıyla Bayrak’ın mekânları bizi rahatsız ettiği ölçüde mekân duygumuzu yeniden gözden geçirmeye zorluyor. Tam da yerleştiğimizi düşündüğümüz an, mekânın düzensizliğe doğru evrilmesiyle birlikte oturduğumuz yerde göçebeleşiyoruz.
Öklidçi geometrinin “paralel çizgiler sonsuza kadar kesişmezler” yasası, Titanik gemisi battığında ihlal edilmiştir. Bir kurtarma filikasından bakıldığında, gecenin karanlığında geminin çok güzel olduğu görülecektir; fakat bu güzelliği deniz yüzeyiyle lomboz ışıkları şeridinin oluşturduğu “korkunç açı” bozmaktadır. Bu basit geometri yasasının açıkça ihlali dışında geminin yara aldığını gösteren başka hiçbir şey yoktur (bkz Stephen Kern, Zaman ve Uzam Kültürü, İletişim Yayınları). Bayrak’ın resimlerinde de mekânın yara aldığını ve çok geçmeden batacağını gösteren “korkunç açı”lar vardır. Kesişen çizgiler ve eğrilerle düzensizliği bize duyumsatan resimlerinde merdivenler kurtarma filikaları olarak hemen gözünüze çarpar ama. Merdivenler, kaçış çizgileridir çünkü.
Ülke de, “korkunç açılar” ve korkunç acılarla batmak üzere şimdi ve her yer yangın yeri. Birlikte kaçış çizgilerini keşfedebileceğimiz kamusal mekânlara, yangın merdivenlerine, kurtarma filikalarına her yöneldiğimizde toplu kıyımlara maruz kalıyoruz. Yıkıntı mekânların altında kalan, yıkıntı bedenlere dönüşmemiz an meselesi. Yıkıntı bedenler, merdivenlerini, ‘ve’lerini yitirmiş bedenlerdir; faşizmin ölüm kuyularında ‘ve’siz bırakılmış cesetler. “Ölüme alışacaksınız” diyorlar, “ya ölüm ya ölüm”. Acilen ‘ve’ler yaratmalıyız, bizi yaşama, birbirimize bağlayacak.
Faşizmin ‘ya/ya da’sının aksine, ‘ve’ler heterojen ögeleri, farklı perspektifleri, çokluğu birbirine bağladıkça yaşamla buluşturur bizleri. Ne yapıp etmeli, ‘ve’lerle, merdivenlerle kamusal mekânların, sokakların, meydanların doğurgan dölyatağına ulaşmalı ve haykırmalıyız: Ve yaşam ve yaşam ve yaşam!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder