RAHMİ ÖĞDÜL
13.11.2015
Tuval iki boyutlu, yassı bir nesne olsa da ressam imgeleriyle derinleştirir yüzeyini. Çizgisel perspektif yardımıyla yaratılan derinlik yanılsamasından söz etmiyorum. Sanatçının hiç de yanılsama olmayan, düşüncelerde ve duygularda yaratacağı derinlikten bahsediyorum. İyi bir tuval resmi bizi derinliklerine çekecektir; korkmadan balıklama atlayabilirsiniz. Düşünce ve duygunun derin sularına daldıkça boyutlarınız genişleyecektir.
Öte yandan üç boyutlu bir evrende yaşasak da ülke giderek yassılaşıyor ve ortalık derinliksiz, iki boyutlu, sığ figürlerden geçilmiyor. Derin sulara atlamak isteyecekleri yıldırmak için de uyarı levhaları koymuşlar her yere: “Dikkat Sığ Su, Balıklama Atlama! Boynunuz Kırılabilir, Felç Olabilirsiniz.” Giderek sığlaşan bir ülkede düşünce ve duygularını derinlemesine yaşayanların başına nelerin gelebileceğine dair bir uyarı ve aynı zamanda bir tehdit. Sığ figürlere derin düşüncelerle yaklaşmak tehlikelidir; çok derin düşünüp duygulanmayın, boynunuzu kırabiliriz, demeye getiriyorlar.
‘Derinlik tehlikelidir’
İktidar derinliği pek sevmez. Dibini görmek ister her şeyin; içinde nelerin olup bittiğini, neler düşündüğünü, nasıl duygulandığını bildiği sığ bir figürün seri üretimine gerek duyar o yüzden; fabrikasına bu figürleri üretecek makineleri kurdu. Tasarım ve deneme aşamasını çoktan tamamladı ve üretim aşamasında şimdi.
Derinlik tehlikelidir. Derinlerde nelerin büyüdüğü, nelerin olup bittiği bilinmediği için tedirgin edicidir. Derinlerde büyüyen bir şey birdenbire yüzeye çıktığında ve iktidarı tehdit ettiğinde canavar görmüş gibi olacaktır; nasıl baş edeceğini bilemediği bir canavar. Gezi Direnişi tam da derinlerden yüzeye çıkan ve varlığıyla iktidarı tehdit eden bir canavardır. Dolayısıyla sadece yüzeyden ibaret, derinliksiz bir dünyadır iktidarın istediği. Bir yüzey okuma sanatı olan fizyonomi ya da eskilerin dediği gibi feraset ilmi bir bedeni, tüm derinliğini yok ederek sadece yüzeydeki işaretlerine indirger. Yüzeyine bakarak bir bedenin nelere muktedir olabileceğini kestirir. O yüzden içi boşaltılmış, sığlaştırılmış, yüzeyine bakarak tanıyacağı ve istediği gibi kullanacağı figürlerden yassı bir ülke kuracaktır kendine. Bunu yapmanın en kolay yolu, biçimlerin en soyutu olan geometrik formlara başvurmaktır. Yassı geometrik formlara indirgenmiş figürlerden bir ülke, iktidarın en sevdiği ülkedir; derinlik gibi baş belası bir şeyle karşılaşmamak için iki boyutlu yassı figürlerden bir tebaa yaratacak; elinde karacağı, toplayıp yeniden dağıtacağı iki boyutlu yassı oyun kâğıtları.
Edwin A. Abbott’ın Victoria dönemini hicvettiği, 1884 tarihli ‘Düz Ülke’sinde (Flatland) yaşayanlar iki boyutlu, yassı figürlerdir ve her bireyin, ait olduğu toplumsal sınıfa özgü geometrik bir şekli vardır (Ayrıntı Yayınları). Toplumun en alt tabakasını oluşturan askerler ve işçilerin en dar açılı ikizkenar üçgenlerle, orta sınıfı oluşturan esnafın eşkenar üçgenle, meslek erbabı erkeklerin ve kibar beyefendilerin kare ya da beşgenle, soyluların altıgen ve soyluluk derecesine göre kenarları giderek artan çokgenlerle ve en üstte yer alan din adamlarının ise daireyle temsil edildiği düz ülke; iktidarın geometrik düzlemi.
Silmek öyle kolay değil
Bu düz ülkede istenmeyen figürler (persona non grata), silgiyle hiçbir leke bırakmadan kolayca silinebilir de. Oysa derinliği olan insanları yeryüzünden silmek hiç de kolay değil. Yaşadıkları coğrafyayla derinlemesine ilişki kuranları yeryüzünden silemezsiniz; sildiğinizi sansanız bile izi kalacaktır mutlaka. Bir devlet yetkilisinin “Silvan’da üç mahalleyi haritadan sileceğiz” demesi, ülkeyi harita gibi iki boyutlu düz bir ülke olarak tasarlayacaklarını sananların nasıl da yanıldıklarını gösteriyor. Yaşadıkları topraklara derinlemesine sinen ve yeryüzünün belleğine kazınan bu insanları her silme girişimi, bir iz, bir yara bırakmıştır yeryüzünde ve açılan her yaranın zonklayarak isyanın titreşimlerini çoğalttığını biliyoruz; her ne kadar biz yassı figürler bu titreşimleri hissedemezsek de.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder