RAHMİ ÖĞDÜL
28.11.2013
Adı üstünde, muhafazakâr iktidar; şeyleri muhafaza
kaplarının içine yerleştiriyor. Her türlü nesneyi ve özneyi ait oldukları
kutuların içine yerleştirirken, aralarında kuracakları her türlü ilişkiyi de
engellemek için elinden geleni yapıyor. Yenmesi mekruh ile helal olan yiyecek
içecekleri ayırır gibi toplumsal cinsiyetleri, toplumsal sınıfları da yine ayrı
ayrı kutuların içine tıkarak kızlı erkekli, gayrimeşru ilişkileri önlemeye çalışıyor.
Adı üstünde, muhafazakâr iktidar; buzdolabındaki muhafaza kaplarına
yerleştiriyor her şeyi.
Oysa Pandora’nın Kutusu açıldı bir kere ve buzul çağı geçeli
epey oldu. Modernite her şeyin yerinde durduğu ve sabit bir işlevi olduğu
geleneksel özneleri ve nesneleri yerlerinden koparmış ve kentlerde yeni
bağlamlara, yeni ilişkilere zorlamıştı.
Sanat üzerinden de bu değişimi izleyebiliriz. 17. yüzyıldaki Bernini’nin
Davut heykeli ile 16. yüzyıldaki Michelangelo’nun Davut heykeli arasındaki
fark, modern olan ile geleneksel olan arasındaki farktır. Davut’u alabildiğine
büken Bernini, artık Michelangelo’nun Davut’unda olduğu gibi yeri sabit bir
özneyi değil, sürekli hareket halindeki ve hareket ettikçe yorumlamak zorunda
kaldığı görünümle birlikte işlevi de değişen özneyi amaçlamıştı. Yerinden
koparılan öznenin durumudur aslında Bernini’nin Davut’u. 19. yüzyıla gelince
öznenin sürekli farklı konumlar alarak başkalaştığını vurgulayan Edouard
Manet’nin “Folies-Bergeres’teki Bar” tablosuna rastlıyoruz. Kişi barın arkasındaki
aynada artık kendini göremez ve tekçi, çizgisel perspektifin optik yasaları da
burada geçerli değildir; optik açıdan olmadık bir yerde görür başkalaşan
imgesini.
20. yüzyılda Picasso Avignon’lu Kadınlar tablosuyla
Bernini’nin heykelde yaptığını, etrafında dolaştıkça kendini farklı şekilde
ifşa eden heykel yerine, tuvalin iki boyutlu düzlemine nesnenin farklı
açılardan görünümlerini yan yana getirerek gerçekleştirmiştir. Öznelerin ve
nesnelerin anlık görünümlerine bağlı olarak parçalandığı, ayrışık parçalardan
oluşmuş kübizmin kırık düzlemine vardık böylece. Kübizm burada da kalmadı,
hayatın içindeki farklı konum ve işlevlere sahip nesneleri yerlerinden koparıp
tuvalin iki boyutlu düzlemine yapıştırdığında kolaja ulaştı. Modernite
tarafından yerlerinden koparılmış öznelerin kentlerde birer kolaj gibi yeni ve
farklı ilişkilere girdikleri toplumsal düzlemi kolaj, sanatın düzlemine
taşımıştı. Artık nesneler ve özneler ait oldukları yer ve işlevden
bağımsızlaşarak gayrimeşru ilişkiler kurmak üzere yan yana gelebiliyor.
Dolayısıyla çerçevenin parçalandığı, şeylerin alabildiğine yayılıp olmadık
ilişkiler kurdukları bir dönemde sanatsever iktidarın Bedri Baykam’ın boş
çerçevesine sığınması da anlamını koruyor.
Kadıköy, Altıyol’daki Boğa heykeli tüm toplumsal yan yana
gelişlerin merkezinde duruyor. Kendisi de bir kolaj nesnesi olarak yeryüzünde
dolaştıktan sonra Kadıköy’e yapıştırılmıştı. Boğa sembolüne baktığımızda farklı
kültürlerde farklı anlamlar yüklendiğini görüyoruz. Pagan bir geçmişe sahip
boğanın yaşamın kudretini simgelediğini söyleyebiliriz. Modernite nesneleri
yerinden ve işlevinden koparıp başka bir bağlama yerleştirdiğinde yeni
ilişkilerle birlikte yeni anlamların doğmasına yol açıyor, tıpkı resimdeki
kolaj gibi. Boğa heykeli de geçmişte taşıdığı tüm anlamların yanı sıra
toplumsal kudretin simgesi gibi duruyor artık Kadıköy’de. Sınıflandırmacı
iktidarın muhafaza kaplarının içine tıkmaya çalıştığı özneler Boğa’nın
etrafında yan yana gelerek iktidarın hiç de tasvip etmediği kızlı erkekli
gayrimeşru ilişkiler yaşıyorlar. İktidar karşıtı ilişkilerle giderek
kudretlenen öznelerin kesintisiz yaşam enerjisinin, yaşam severliğin simgesidir
Boğa heykeli.
Ölüm sever iktidar artık gerçekleştirmesi mümkün olmayan bir
hayalin peşinde. Modernitenin açtığı Pandora’nın Kutusu’ndan kurtulan özneler
olmadık yan yana gelişlerle gayrimeşru ilişkileri çoğaltırken, kutudan çıkıp
yeryüzüne dağılmış özneleri tekrar toparlayıp ait oldukları yerlere,
çerçevelerin içine tıkabileceği sanısına kapılıyor. Melankolik bir iktidar var
karşımızda. Freud, melankoliyi yitik bir nesneye yönelik bastırılmış bir
saldırganlık olarak tanımlamıştı. Melankolik kişilik, yitik nesnenin yasını
tutmak yerine gerçeği kabullenmeyi reddeder ve yine Freud’a göre kimi zaman işi
intihara kadar vardırır. Muhafaza kaplarının, çerçevelerin içinden kaçan
özneler ve nesneler karşısında politik bir intihara mı kalkışıyor iktidar?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder