RAHMİ ÖĞDÜL
18.04.2013
Derin gölgelerle yoğun ışık arasında salınıp duruyoruz; bir yarımız karanlık, diğeri aydınlık. Mevsim dönüşümünün yaşandığı bugünlerde doğa, ışık ile karanlık arasında güçlü kontrastlar yaratarak ruhumuzla oyunlar oynuyor. Caravaggio’nun tablolarındaki gibi yoğun ve keskin ruhsal geçişlerin yaşandığı ‘chiroscuro’ günlerdeyiz. Geceyi gündüz, hafta içlerinin kasvetli, karanlık günlerini, hafta sonlarının bol ışıklı günleri izliyor. Kentin ara sokaklarında dolaşırken kederli ve neşeli duygular arasında gidip geliyoruz.
Karanlık ile ışığın kesiştiği o belirsizlik mıntıkasında tuhaf figürler çıkıyor karşımıza bazen. Teşvikiye’deki 44 A Sanat Galerisi, Sevinç Altan ve Leman Sevda Darıcıoğlu’nun ‘Tuhaf’ başlıklı sergisine ev sahipliği yapıyor. Formların konturlarını yitirdiği alaca karanlığın muğlak mıntıkasında norma uymayan figürler beliriveriyor önümüzde. Sevinç Altan’ın karşıt ikilikleri iptal ettiği ‘ara bölgesi’ne ait tuhaf ve ucube yaratıklar. Galerinin vitrininde Altan’ın tasarladığı tuhaf, saydam giysiler bu ucubelerin gardrobuna ait olmalı. Arapça kökenli ‘tuhaf’ sözcüğü 1500’lerde hediye, özellikle nadir ve emsalsiz hediye anlamına gelirken, 1900 tarihli Kamus-ı Türki’de hediye ile ilişkisini kopararak garip, acayip, emsalsiz, nadir anlamlarını taşımaya başlıyor (bkz nisanyansozluk.com). O yüzden acayip anlamına gelen tuhaf sözcüğü ucube ile anlamdaş. Galeri, tuhaf figürleriyle tam bir tuhafiyeci dükkânı haline gelmiş; eşi benzeri görülmemiş, tekil tür örnekleriyle dolu. Leman Sevda Darıcıoğlu, kan bağına dayanmayan aile anlamına gelen ‘Philia’ isimli videosunda, toplumsal cinsiyet normlarını ihlal eden bedenleri bandajlarla birbirine bağlıyarak, çok başlı ve çok gövdeli canavarlar yaratıyor. Altan ve Darıcıoğlu dünyanın tüm ucubelerini tuhafiyeci dükkânında bir araya getirmişler.
Deniz aşırı bir ülke olan Kadıköy’de bir başka alacakaranlık mıntıkasına giriyoruz bu sefer. ‘Kaçırma’ başlıklı sergi köleliğin çağdaş formunu, insan ticaretini konu edinmiş kendisine. Göçebe Bağımsız Sanatçı İnisiyatifi’nin girişimiyle Asfalt Galeri’de bir araya gelen sanatçılar, göç yollarında telef olan insanların durumuna dikkat çeken işler üretmişler. Genco Gülan 2008 tarihli ‘Frigo’ isimli videosu, havasız bir konteynerde bolluk ülkesine yolculuk eden insanların yaşadıklarını cep telefonu kaydıyla aktarıyor. Konteynerin alacakaranlığında titrek ve yıkılmış yüzlerle karşılaşıyoruz. Bir alacakaranlık olarak beliren geleceğe dair kaygılı yüzlerle.
Alacakaranlık bir tür ürperti yaratıyor bizde, tekinsiz bir mıntıkada dolaştığımızı hissediyoruz. Bir zamanlar TV’de yayınlanan Alacakaranlık Kuşağı da bizi ürpertmek için tasarlanmıştı. Ne diyordu dizinin başındaki dış ses: “Bir başka boyuta geçmek üzeresiniz… Hayal gücünün olağan dışı diyarına yolculuğa çıkıyorsunuz.”
Sıradanlaştırdığımız gündelik olaylar, alacakaranlık kuşağında tuhaf, tedirgin edici olaylara dönüşüyor. Kendimizle karşılaşmak bile tuhaf bir titreme yaratabilir alacakaranlıkta. Genç İngiliz Sanatçılar grubundan olan Marc Quinn’in Saatchi Koleksiyonu’nda sergilenen ‘Self (Kendi)’ isimli yapıtını ilk kez görenlerin “omurga boyunca yayılan, ürpermeye yakın, bir çeşit aşırı heyacan duygusu yaşadıklarını” belirtiyor Peter de Bolla, Sanat ve Estetik kitabında (Ayrıntı Yayınları). Quinn, Rembrant’ın otoportrelerinden esinlenerek, beş yıllık aralarla kendi büstünü yapıyor. Başının dişçi alçısıyla alınan kalıbının içini kendi kanıyla doldurmuş ve katı formunu koruyabilmesi için içi sanatçının kanıyla dolu bu yüz kalıbının eksi altı derecedeki bir soğutucunun içinde korunması gerekiyor. İnce ve kırılgan bir buz tabakasıyla kaplı alçının çatlaklarından sızan kanlı bir büstü görmek, insanlarda tuhaf bir duygulanım yaratıyor. Sanat, bizi gün ışığının sıradan dünyasından kopararak, alacakaranlığın belirsizlik kuşağına sokabiliyor, ürpermeye hazır olun.
Not: Teşvikiye’deki 44 A Sanat Galerisi’ndeki ‘Tuhaf’ başlıklı sergi 2 Mayıs’a, Kadıköy Asfalt Galeri’deki ‘Kaçırma’ temalı sergi ise 10 Mayıs’a kadar görülebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder