31 Mart 2011 Perşembe

SANATÇININ KAYBOLAN ELİ


RAHMİ ÖĞDÜL

31 Mart 2011

Altmışlı yıllardan sonra kavramsal sanatın gelişmesiyle birlikte nesneden daha çok düşüncenin öne çıktığı bir sanat ortamında bulduk kendimizi. Sanatın aurasını, estetik beğeniyi eleştiren kavramsal sanatçılar, dil oyunlarıyla düşünceyi harekete geçirecek işler yapmaya koyuldular. Sanat beceriye dayalı bir uğraş olmaktan çıktı. Bir zamanlar sanatçının üslubunu anlatmak için kullanılan “sanatçının eli” giderek kayboldu yapıtlarda. Sanat, sanatçının zihninde tasarladığı, uygulamanın çok da önemli olmadığı bir alana doğru kaydı. Kavramsal sanatın öncülerinden Lawrence Weiner, “Benim yaptıklarımı satın alanlar onları istedikleri yere götürüp, isterlerse yeniden yapabilirler. Sadece akıllarında tutmaları da benim için yeterlidir. Ayrıca ona sahip olmak için satın almaları gerekmiyor. Benim sanatımın röprodüksiyonunu yapan kişinin yaptığıyla benim yaptığımın değeri arasında bir fark yoktur” diye yazıyordu ‘Açıklamalar’ kitabında (Antmen, 20. Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar, Sel Yayıncılık). Akılda tutulabilecek bir sanat yapıtı, bir fikir olarak kamunun bilincinde dolaşıma girerken, kendi üslubuyla yapıtını kişiselleştiren sanatçı tipi de giderek seyrekleşti. Kavramsal sanatın izinden giden güncel sanat ortamında farklı malzemeleri ve farklı teknikleri kullanan sanatçılar, zihinlerinde tasarladıklarını gerçekleştirmek için işin erbaplarına başvurmak zorunda kalıyorlar şimdilerde. Artık sanatçının elinden değil, fikrinden söz edebiliyoruz.

RESSAMIN KİMLİĞİ
Sanatçının elini gerek düz anlamıyla gerekse mecazi anlamda bize gösteren Giovanni Morelli (1816-1891) olmuştur. Tıp eğitimi gören Morelli bilimsel sanat tarihi olarak anılan bir yöntemin kurucusuydu. Sanat yapıtının kompozisyonuna, konusuna, yani bütünsel etkisine bakmak yerine, gözden kaçan küçük ayrıntıları özenle incelemeye dayanıyordu yöntemi; resimlerdeki kulakların biçimi, kıvrımları, ellerin, parmakların, tırnakların biçimleri Morelli için bir ressamın kimliğini tespit edilmesinde kullanılan çok değerli ayrıntılardı. Aslında İtalyan kriminolog Lombroso’nun yöntemini sanat yapıtlarına uygulamıştı Morelli; Lombroso bedendeki küçük ayrıntılardan suçluları tespit etmeye çalışırken, Morelli beden temsillerindeki ayrıntılardan yola çıkarak ressamın kişisel üslubuna, dolayısıyla kimliğine ulaşıyordu. . Dönemin karşılaştırmalı anatomistlerinden ünlü bilim adamı Cuvier’in bilimsel yönteminden de etkilenmişti. Parmakların, kulakların ya da gözlerin tam olarak anlaşılmasıyla, sisteme ait her hangi bir yapının belirlenebileceğini, ayrıntıdan yola çıkarak tüm sistemin anlaşılacağını savunuyordu Cuvier. Morelli de bir dedektif gibi resimde gözden kaçan küçük ayrıntılardan, örneğin ressamın tasvir ettiği ellerden yola çıkarak ressamın eline ve bedenine ulaşıyordu.

Ressamın bedeni ile tasvir ettiği bedenler arasında benzerlikler görüyordu Morelli. Usta ressamlar, tasvir ettikleri aziz ve azizelerini kendi kulak, burun ve elleriyle donatıyorlardı. Bir anlamda ressam tasvir ettiği bedenlerde kendi bedeninin bir temsilini üretiyordu durmadan. Sanatçının üslubunu anlatmak için kullanılan sanatçının eli tabiri Morelli’nin yönteminde gerçek anlamına kavuşuyor.

Morelli’nin yöntemi on dokuzuncu yüzyılda başlayan ve yirminci yüzyılda da süren epistemolojik bir paradigmanın gelişmesine yardımı dokundu. Gözden kaçan küçük ayrıntılar başka yöntemlerin erişemeyeceği daha derin bir gerçekliğin anahtarlarını sağlıyor bu paradigmaya göre. Morelli’nin yöntemine, Freud’un rüya analizlerinde ve Arthur Conan Doyle’un karakteri Sherlock Holmes’un hafiyelik yöntemlerinde de rastlıyoruz: Freud için semptomlar, Holmes için ipuçları ve Morelli için resimlerdeki gözden kaçan küçük ayrıntılar.

TÜM KAFALARI SİLMEK GEREK
Bugün yaşasaydı Morelli işsiz kalırdı. Yapıttaki sanatçının el izinden çok, fikrinin hâkim olduğu bir ortamda Morelli’nin polisiye yöntemi sanat tarihinde pek işe yaramıyor artık. Yazının başında alıntı yaptığım kavramsal sanatçı Weiner, “ Benim bir yapıtımdan haberdar olmuşsanız, o yapıt sizin olmuş demektir. Kimsenin kafasına girip yapıtımı geri alamayacağıma göre, bu böyledir” diye belirtiyor. Son günlerdeki basılmamış kitabı imha etmeye yönelik çabalar geliyor aklıma. Bir kitabı olay yeri inceleme ekibi titizliğiyle ele alan Morellici hafiyeler, kitabın nüshalarına ulaşmaya çalışsalar da, artık bu kitap herkesin kafasına ve bilgisayarına girdiğine göre kitabın tüm nüshalarını silmek için tüm kafaları silmeleri gerekecek. Sanat yapıtı ya da kitap düşünceye dönüşür ve düşünce de tüm tekilliğini yitirip kolektifleşirken sanatçının ya da yazarın elini aramak giderek anlamsızlaşıyor.

Not: Bu yazıyı yazmama, e-posta olarak gönderilen bir sergi davetiyesi neden oldu. Medya ilişkiler danışmanı Meltem Kerrar, Ziraat Bankası, Tünel Sanat Galerisi’nde açılan ve 15 Nisan’a kadar sürecek Birsen Canbaz ve Rebii Yetiş’in ‘Uzun Zaman Uğraşları” sergisinden söz ederken “sanatçının kaybolan elini” vurguluyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder