Van Gogh, "Yıldızlı Gece" |
Joan Miro, "Takım Yıldızları" |
RAHMİ ÖĞDÜL
21.02.2020
Ne zaman başımız sıkışsa gökyüzüne bakardık. Biz
yetişkinlerin sorunu. Çocukların göğe bakma durakları yoktur; dur durak
bilmezler. Öylesine yeryüzüne gömülmüşler ki göğe bakarak kaybedecekleri zamanları
yoktur. Hayallerini gökyüzünden devşirmek yerine, yeryüzündeki şeylerin arasına
yerleşirler ve hep birlikte gerçekleştirirler hayallerini. Hayalleri gerçek
olduğunda evin düzeni bozulmuştur. Mevcut düzeni bozmadan yeni bir düzen yaratılamayacağını
hatırlatırlar bize. Dokundukları gerçeği, yani yerin çamurunu, bir oyun hamuru
gibi, hayal ettikleri biçime sokabilirler. Adeta maddenin içkin kuvvetleri
gibidirler; hareket eden, kendi kendini biçimlendiren maddenin. Mesela yeryüzünün
çamurundan sofralar kurabilir ve sizi sofralarına davet edebilirler. Ama biz
yetişkinler göğe bakmayı tercih ederiz, ulvi amaçlarımız var; Platon’un gökyüzüne
yerleştirdiği ideaları devşirmek gibi. Yeryüzünü bir karmaşa olarak
deneyimleyenler, gökyüzünden devşirdikleri hayallerle yeryüzünü biçime sokmaya
çabaladılar bunca zamandır. Yeryüzünün çamuruyla oyunlar oynadıklarını
unuttular; oyunlarıyla düzenleri bozduklarını, düzenler kurduklarını. Oysa çocukların
gerçeği ve hayali çamurdur. Yeryüzünün çamurundan dünyayı yeniden yaratabilirler,
kudretlidirler.
Van Gogh “Yıldızlı Gecesi”ni, kapatıldığı akıl hastanesinin
odasında yapmıştı. Joan Miro, İkinci Dünya savaşına Paris’te yakalanmıştı.
Kaçmış, küçük bir kasabaya sığınmıştı. Aslında sığındığı, kendi yarattığı
gökyüzüydü; 23 parçadan oluşan, “Takım Yıldızları” adını verdiği resimler. “İnsanlar
ara vermeksizin, onları koruyacak bir şemsiye imal ederler, bunun alt yüzüne
bir gökkubbe çizer ve uzlaşımlarını, görüşlerini buraya yazarlar” (Deleuze,
Felsefe Nedir? YKY). Bizler de yeryüzünden kaçmak istediğimizde gökyüzüne sığınıyoruz;
binlerce yıldan beri basmakalıp düşüncelerle donatılmış, kozmoz denilen
şemsiyenin altına. Sonra altına sığındığımız şemsiye bizim hapishanemiz oluyor,
boğuluyoruz. Allahtan yardımımıza sanatçılar ya da şairler yetişiyor. Tuhaf bir
hayat bizimkisi. “Şair, sanatçı, şemsiyede bir gedik peydahlar, hatta, özgür ve
esintili bir parçaçık kaosu içeri
alabilmek için, ani bir ışık içinde gedikten beliriveren bir görü... uğruna
gökkubbeyi bile yırtar” (Deleuze). Ve boğucu kozmozun içinde kaosun esintileri
dolaşmaya başladığında özgürlüğü duyumsarız.
19. yüzyılda iktidar, altına sığındığımız gökkubbenin
kaostan korunmak için yeterli olmadığına karar verdiğinde gökkubbenin altına bir
şemsiye daha yerleştirdi: Çan eğrisinin şemsiyesi. Çan eğrisi, ortalama insanın
sığınağıdır. Biyo-iktidarın icat ettiği bu şemsiye nüfusu biçimlendirmek için
tasarlanmıştır. Normlara uymuyorsanız, şemsiyenin altına giremezsiniz. “Norm,
standart çan eğrisinin kapsamına giren nüfusun çoğunluğunu saptar. Çan eğrisi, norm
tiranlığının bir sembolü haline gelmiştir” (Sakatlık Çalışmaları, KÜY). Kim
anormal olmak ister ki? Çoğunluk, kendi rızasıyla çan eğrisinin altında
toplandığında toplumsal beden norma boyun eğmiş, tiran keyiflenmiştir.
Tiranlık zamanlarıydı; bizler göğe bakma duraklarında
gökyüzüne bakardık. O sırada yeryüzü her zamanki gibi delice akardı. Sahillere
deli dalgalar vururdu; dalgaları duyumsamazdık bile. Sahillere ölü çocuklar
vururdu; bizler inadına göğe bakardık. Kurtarıcılarımız göklerden gelecekti; kaostan
kurtulacak, göksel cennete yerleşecektik. Hep geldiler ve biz hep öldük. Biz
göğe baktıkça sahillere vuran ölü çocuklar çoğalıyor. Norm tiranlığında
çocuklar ölü doğuyor. Şemsiyelerin altına sığındıkça henüz doğmamış çocuklarımızı
öldürüyoruz. İçimizdeki çocuk, yeryüzünün çamurundan sofralar kuracak, hayallerini
yeryüzüyle birlikte yeryüzünde gerçekleştirecek çocuk, şimdi sahilde ölü yatıyor. Yeryüzüne bakalım artık! Yeryüzünün
çamuruyla birlikte deli gibi akalım. Yeryüzü cenneti ayaklarımızın altından
akıyor. İçimizdeki deli çocuk göğe baksa bile, basmakalıp düşünceleri değil,
tıpkı yeryüzündeki gibi durmadan akan, capcanlı bir ortam görebiliyor. Van
Gogh’un “Yıldızlı Gecesi”ndeki gökyüzünün yeryüzünden farkı var mı? Her ikisi
de akışı duyumsatıyor. Deli çocuk, evrenin akışlarından, kaosun sularından
kendi dünyasını yaratmasını biliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder