Steve Cut, "Happiness" |
Steve Cut, "Happiness" |
RAHMİ ÖĞDÜL
20.12.2019
Bir şeyin yüz çizgilerine bakıp içinde ne sakladığını ya da içinden ne çıkacağını yorumlamaya kalkışanlar yanılabilirler. Della Porta 16. yüzyılda hayvanların yüzleriyle insan yüzleri arasında benzerlikler kuruyor ve benzediği hayvanın mizacını o kişiye yüklüyordu. Aslana benzer bir fizyonominiz varsa aslanın mizacını taşıyorsunuz ya da tilkiye benziyorsanız, demek ki tilkinin karakteri var sizde. Kentler de, içlerinde çok sayıda bedenin birbirine eklemlendiği devasa bedenlerdir ve yüzleri vardır. Ve bir fizyonomist gibi bir kentin yüz çizgilerine bakıp mizacını, karakterini tespit etmeye çalışırsanız yanılırsınız. Kentin şimdiki yüzü karanlık dehlizdeki farenin yüzünü andırıyor, ama yüz çizgilerinden içinde ne sakladığını kestiremezsiniz. Kentin içinde ne sakladığını bir kâhin görebilir ancak. Italo Calvino’nun Görünmez Kentler kitabındaki kâhin, Marozia kentine baktığında iki kent görüyor; şimdiki yüzü fareye benzese de içinde kırlangıçları gizlediği kehanetinde bulunuyor. “Marozia, en korkunç farelerin dişleri arasından dökülen artıkları birbirlerinin ağzından kapan fare sürüleri gibi, herkesin kurşun dehlizler boyunca koştuğu bir kent bugün; ama herkesin kırlangıçlar gibi gergin kanatlarla döne döne gösteriler yaparak, havayı sivrisinek ve minik sineklerden temizleyip, bir oyundaymışçasına birbirine seslenerek göklerde uçacağı bir çağ başlamak üzere Marozia’da” (çev. Işıl Saatçıoğlu, Remzi Kitabevi).
Yine Agamben Aristoteles’e dayanarak iki türlü var-oluşa geçme, biçime bürünme olduğunu belirtiyor. Biri, varlık kazanma ilkesi ve kökenini kendi içinde barındıran şeylerin biçime bürünmeleridir. Doğa böyledir; bağrında taşıdığı her şey, içindeki gizil kuvvetlerin açığa çıkmasıyla kendiliğinden biçim kazanır. Diğeri ise, kendi ilkesini kendi içinde barındırmayan, dışsal bir kalıba göre biçim kazanmadır. Yunanlıların ‘tekhne’ dediği, bizim teknoloji dediğimiz teknik üretimin ürünleri böyledir. Distopik bir teknolojiye göre tasarlanmış kentin kurşun dehlizleri, “dişleri arasından dökülen artıkları birbirlerinin ağzından kapan” fareler üretebilir ancak. Var-oluş ilkesini iktidara devredenlerin, başlarına geleceklerden habersiz, karanlık dehlizlerde koşuşturmak dışında yapabilecekleri bir şey yok. İçine yerleştirildikleri kalıba göre biçimlenirler; iktidarın ham maddeleri. Kalıpları değiştikçe biçim değiştirirler ve biçimleriyle övünürler. Kalıbının adamları.
Doğa kalıba sığmaz. Devletin park ve bahçelerinde budanarak olmadık biçimlere sokulanların, çok geçmeden kalıplarından taştıklarına tanık olmadınız mı hiç? Doğa, taşıdığı var olma kudretine göre içeriden dışarıya doğru kendini biçimledikçe kendi mekânını yaratır. Tekno-kente yerleşenler, varoluş kudretini unutmuşlar; sadece kalıpları biliyorlar. Oysa içimizde kırlangıçlar birikiyor, karanlık dehlizlerden gün ışığına çıkıp mavi gökyüzünde kanatlanacak şiirler. “Sen Uçuşu Hatırla!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder