Francisco Goya, "Çocuklarını Yiyen Satürn", 1819-1823 |
05.07.2019
Kötülüklerin dışarıda kaldığından emin misiniz? Yaşananlar öyle demiyor ama. Kötülükleri evde yetiştiriyoruz, home-made ürünler. Örneğin, BM raporuna göre, kadınlar için en tehlikeli yer kendi evleri. Kadın cinayetlerinin yüzde altmışı aile üyelerinden biri tarafından işleniyor. Ensestin, ırza geçmenin, şiddetin kapatma mekânlarında ne denli yaygın olduğunu duyuyoruz. İçerisi kötülük üretiyor, çürüyoruz. Canavarları önce içimizde büyüttük, şimdi bizi yutuyorlar. Bizi yutan, ötekiye, kadına, cinsel, etnik, dinsel, düşünsel farklılıklara duyduğumuz nefrettir. Ötekileri fantezilerimizde canavarlaştırdıkça, ötekilere duyduğumuz nefretle canavarlaşan biz olduk. Hani tüm kötülükler, kötü olanlar dışarıdaydı, dışarıyı fethedecek ve kötülük ortadan kalkacaktı; olmadı, beceremedik. Onun yerine hayali canavarlara yenik düşmemek için biz canavarlaştık, birbirimizi tüketiyoruz. İçerisinin tarihi katliamların, kıyımların, soykırımların tarihidir. Baba, dışarıda canavarların yaşadığına dair masallar anlatıyor, anlatmalı, çünkü anlattıkça biz canavarlaşıyoruz. Birbirimizi tükettikçe iktidarlar palazlanıyor.
İçimizde canavarların yaşadığı doğru, tanıdık canavarlar; canı olanlar; içimizde yeryüzünün çokluğu var; binbir türlü bitki ve hayvan. Tanıyoruz ama unutmak ve bastırmak istiyoruz. Birden karşımıza çıktıklarında tekinsiz deneyimler yaşıyoruz çünkü. Bastırmaya çalıştığımız, içimizdeki çokluktur. Fethedilip aynılaştırılmış bedenler farklı olana tahammül edemiyor. Ve iktidar, şeytan çıkarma seansları düzenleyip içimizdeki çokluğu şeytanlaştırdığında bize de şeytanları taşlamak düşüyor. İçimizi kendi ellerimizle öldürüyoruz. Geriye, ölü kabuklar, kimlikler kalmıştır, iktidarın oyun nesneleri. Taşladığımız, yaşamın direngen kuvvetleridir, evcilleştirmeyi başaramadığı, ele avuca sığmayan asiler. İçimizde canavarlar var, canlılar, yeryüzünün çokluğu, çok başlı ejderhalar; kudretimiz.
İradeniz özgür mü? Sanmıyorum, Mitoloji Genel Müdürlüğü’nün yürürlüğe soktuğu mitik şemaya, milli iradeye göre davranıyoruz. Kötüye karşı iyi; hain kurt karşısında kırmızı başlıklı kız; sapığa karşı ahlaklı; doğaya karşı uygarlık; canavara karşı kahraman; çirkine karşı güzel; göçmene karşı yerleşik; kaosa karşı kozmoz. Olumsuz olanın hanesine nedense hep ötekileri, içimizdeki çokluğu yerleştiriyoruz. Popüler romanların ucuz kahramanlarıyız. Çok satan kitaplar da aynı şemayı uyguluyor. James Bond romanlarının yazarı mesela. “Her durumda, Fleming şemadaki “kötü” hanesini bir Rus ya da bir Yahudiyle doldurduğu için gerici değildir. Şemalarla yol aldığı için gericidir. Şemalaştırma, Manici ikili ayrım, her zaman dogmatiktir, hoşgörüsüzdür. Demokratik kişi şemaları reddedip nüansları, ayrımları kabul eden, çelişkilerin varlığına hak tanıyan kişidir” (Popüler Roman Kahramanları, Can). Ve Umberto Eco ekliyor: “‘Fleming “faşist” ise bunun nedeni, mitolojiden akla geçmedeki beceriksizliğin ve fetişlerden yararlanarak yönetme eğiliminin, faşizmin tipik özelliği olmasıdır.’” Bize masal anlatma Baba, martavallara karnımız tok!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder