11 Nisan 2013 Perşembe

TERASTAKİ DÜŞÜNCE LABİRENTİ


RAHMİ ÖĞDÜL

11.04.2013

Esrarengiz bir doğa gibi önümüzde açılan metropolde kırıntılar toplayan serçe kuşları gibiyiz; seke seke dolaşıp imge kırıntıları topluyor ve bunlardan anlamlar yaratmaya çalışıyoruz. Yolları durmadan çatallanan bahçe olarak tuhaf bir şekilde dallanıp budaklanıyor metropol; bütüne dair tahayyülümüz olmadığı için kırıntılar ile idare etmek zorunda kalıyoruz. Hayat ve sanal âlem örtüşüyor: Nerede başlayıp nerede sona erdiğini kestiremediğimiz internette de “bit”leri, yani enformasyon kırıntılarını toplamayı sürdürüyoruz, Benjamin’in alegoristi ya da kent aylağı (flâneur) gibi. Kimdir alegorist? Bir unsuru yaşam bağlamından koparıp yalıtan, kendince anlamlandıran kimse. Bütüne dair bir düşüncemiz olamadığı için, daha doğrusu bütünü artık bilemediğimiz için imgeler ormanında yaşayan, ama ormanın bütününe dair bir fikri olmayan metropol hayvanlarına dönüştük. Bütünlük duygusunu yitiriyor ve parçacıklardan, yani alegorilerden oluşan bir ortamda buluyoruz kendimizi. Alegoristiz, yalıtılmış gerçeklik fragmanlarını bir araya getirip, bu yolla anlam yaratıyoruz. İsteyerek alegorist olmadık, mecburen alegoristiz.

İKTİDARIN KORKULARI
Kent içindeki mekânlarda anaforlar meydana getirerek, Deleuze’ün dediği gibi “döner düşünceler” yaratmayı beceremiyoruz artık. Bir zamanlar anaforlar meydana getirip giderek derinleşen döner düşünceler ürettiğimiz Taksim gibi meydanlar, alegorinin çizgisel ilerleyişini taklit eden alışveriş mekânlarına dönüştürülüyor. Zihinlerde ve meydanlarda anaforlar yaratmamızdan korkuyor iktidar. Herkesin kendince anlamlar yüklediği ölü nesnelerle tıka basa dolu vitrinler arasında çizgisel ve alegorik yolculuklar yapıyoruz. Simgenin, “alegorinin doğrusal zincirinin aksine, bir grup imgenin gizemli bir noktanın etrafında gitgide daha hızlı bir şekilde döndüğü döner düşünce” olduğunu söylüyor Deleuze, Kritik ve Klinik’de (Norgunk). Simgelerin içinin boşaltıldığı bir çağda döner düşünceler üretmek de giderek daha zorlaşıyor. “Simge bir girdap, şiddetli bir burgaçtır, çözüm ve kararın ortaya çıkıverdiği bu yoğun durumu üretinceye kadar bizi döndürüp durur. Simge bir eylem ve karar sürecidir.” Giderek derinleşen bir merkezin etrafında karar verene kadar hızlı bir şekilde kendimize ve kendi üzerimize döndüğümüz bir anafordur simge. Oysa alegorik düşünce, kararı durmadan öteleyen ya da erteleyen bir düşüncedir. O yüzden başka bir dünya kurma hayallerimizi de bir kenara bıraktık, anlamı sürekli değişen nesnelerin peşinden koşar olduk.

KARAR ANINI HEP ÖTELİYORUZ
İlk filozoflardan Anaksimandros ve Anaksimenes yeni dünyaların, her yöne sonsuzca uzanan sınırsız maddenin içinde yaratılan anaforlarla meydana geldiğini söylediklerinde, yaratıcı düşüncenin döner karakterinden söz ediyorlardı belki de, bir karar ya da başka bir dünya ortaya çıkıncaya kadar durmadan dönen, anaforik düşünceden. Artık anafora kapılmamak, giderek hızlanan düşünce girdabının içine girmemek için alegorilerin peşinden koşuyoruz, yoğunlaşmanın terk edildiği hiperaktivite çağında yaşıyoruz hepimiz. Düşünmemek için yaşamdan, televizyondan, internetten imge kırıntıları devşiriyoruz durmadan, karar anını, eylemi hep öteliyoruz. Bir labirent gibi giderek bizi içine çeken, duyulara yönelik bilincin genişlemesini, derinleşmesini, yayılmasını sağlayan düşünceden korkuyoruz.

LABİRENTLERE BUYURUN
İngiliz arazi sanatçısı Richard Long’un 1971’de İrlanda’da topladığı taşlarla gerçekleştirdiği Connemara Heykeli doğanın ortasında döner düşünceyi simgeliyordu. Ülkemizin Kapadokya bölgesinde gerçekleştirdiği devasa heykellerle kimi bürokratlar arasında paranoyaya neden olan Avustralyalı arazi sanatçısı Andrew Rogers, “Dönenceli Yollar – Gerçeğin Arayışı” isimli projesiyle, düşüncenin anaforik özeliğini somutlaştıran bir labirent inşa edecek İstanbul’da. 2008 yılında Nepal’de 450 Nepalli ile gerçekleştirdiği labirentin bir replikasını. “Dünyamıza önem veriyorsak, hangi ölçütleri ön planda tutarak yaşamalıyız?” sorusu etrafında giderek hızlanan bir düşünce girdabına kapılmak isteyenleri, gerek kurulma aşamasında gerekse sonrasında, metropolün ortasındaki labirente davet ediyor sanatçı.

D.H. Lawrence alegorik düşüncenin zihinsel ve doğrusal sürecinin aksine, simgenin akışlar düşüncesi olduğunu vurguluyordu: “Modern düşünce biçimi, kısımları, parçacıkları ve parçaları kavrayıp her tümceden sonra bir nokta koyar, oysa duyulara yönelik bilinç, bir bütünü sel ya da akış olarak kavrar.” Rogers’ın labirenti, yaşadığımız dünyanın geleceğine dair düşünce girdabına, akışına kapılmak isteyenleri, 18 Nisan-8 Haziran tarihleri arasında Proje 4L/Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi’nin Maslak’taki binasının terasında bekliyor olacak.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder