19 Kasım 2009 Perşembe

OLGULAR DEĞİL, YORUMLAR VARDIR


RAHMİ ÖĞDÜL

14.KASIM.2009
BİRGÜN KİTAP

DİNİN GELECEĞİ
R. RORTY VE G. VATTIMO
DER.: SANTIAGO ZABALA
ÇEV.: RAHMİ G. ÖĞDÜL
AYRINTI YAYINLARI, 2009

Roma’daki Pontifical Lateran Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olan Santiago Zabala biri yeni pragmatizmi (Richard Rorty), diğeri ise Avrupa’daki postmodern yönelimi (Gianni Vattimo) temsil eden iki düşünürü bir diyalog kültürü bağlamında bir araya getiriyor ve hep birlikte metafizik sonrası bir çağda dinin (Hıristiyanlığın) geleceğini tartışıyorlar. Sadece dinin geleceğini değil tabi; İnanç ve Akıl Çağlarının ardından gelen, içinde bulunduğumuz “Yorum Çağı”nda metafizikle ilişkilendirilen pek çok şeyi sorguluyorlar.

Zabala’ya göre artık iki farklı kültür (bilim ve din) çağının sonuna ulaştık; dinin değil de dini tasfiye ettiğini düşünen pozitivist yaklaşımların kendilerinin çözüldüğüne tanıklık etmemizin ironik olduğunu söylüyor. Metafiziğin yapısökümüyle birlikte insandan ve tarihten bağımsızmış gibi duran (zaman ve mekan dışı) bir nesnellik anlayışının (hakikatin) artık geçerliliğini yitirdiğini, bilakis nesnelliğin insanların kendi aralarında icra ettikleri öznelerarası dilsel bir konsensüs olduğunu ileri sürüyor, Zabala. Dil, bizzat tarihsellik olduğu için tarih dışı bir duruma geçişi engelliyor; dilin tarihselliği ise yorum düzleminde ortaya çıkıyor; bu düzlemde, dilsel olguların dışında başka bir olgunun olmadığını hermenötik bağlamında ileri sürerek Vattimo’ya gönderme yapıyor.

Felsefi araştırmanın amacının, artık bizlerden bağımsız olan bir şeyle temas kurmak olmadığı ortaya çıkıyor kitapta; felsefe, kişinin bitip tükenmez oluş halini (bildung), kendine araştırma alanı olarak seçiyor. Pozitivist anlayışın nesnellik anlayışı tasfiye edilince artık ateist ile teist olmak arasında ya da başka ikilikler arasında tercih yapmaya zorlayan güçlü felsefi nedenler de ortadan kalkıyor haliyle. Bu açıdan ele alındığında kültürün de dönüştüğü görülüyor; kültür artık kuşaktan kuşağa aktarılan bilginin bir kalıtımı meselesi olmayı bırakıp, varoluşsal bir kendini yaratma, her dem yeni bir kendini betimleme işlemine dönüşüyor.

Bu yeni diyalog kültürünün iki grup düşünürün çabalarıyla ortaya çıktığının altı çiziliyor; bir yandan Nietzsche, Heidegger ve Derrida metafiziği yapısöküme uğratırken, diğer yandan Dewey, Croce ve Gadamer metafiziğin ötesine geçmeye çabalıyor; bu düşünürler varlık ile hiçlik, dil ile gerçeklik, tanrı ile tanrının varoluşuna dair felsefi sorunların anlamsız olduğu sonucuna varıyorlar.
Rorty’ye göre metafiziğin yapısökümüne katkıda bulunan üç olay gerçekleşti Batı’da: Fransız devrimi dayanışmayla, Hıristiyanlık iyilikseverlikle ve romantizm ise ironiyle bu yapısöküme katıldılar. Bu üç olayın, insanın metafizikten kopmasını ve tinsel ilerleyişini sağladığını vurguluyor Rotry. Bir metafizik kültürü olmadan, gayri insani güçlere ve kuvvetlere yönelik bir inanç kültürü olmadan, kendi başının çaresine bakan insanın, tam bir siyasal olgunluğa erişebileceği varsayımı yatıyor bu düşüncenin altında.

Kendisini bir zamanlar ateist olarak tanımladığı söyleyen Rorty, artık Max Weber’in “dinsel açıdan gayri musiki” terimini tercih ettiğini, kişinin müzik kulağı olmadığı için müzikle ilgilenmemesi gibi tanrı meselesine de duyarsız kalabileceğini ileri sürüyor. Dolayısıyla inananlar ile inanmayanların birbirlerini küçümseme haklarının olmadığını belirtiyor ve daha çok kendi konumunu, ruhban sınıfı karşıtlığı olarak belirliyor.

Nietzsche’nin “olgular değil, sadece yorumlar vardır” önermesinin de bir yorum olduğunu belirten Vattimo, hermenötiğin şeylerin gerçekliğini ve felsefeyi kökten dönüştürdüğünü ileri sürüyor. Heidegger’de varlık, içine karıştığı, katıldığı durumlara sürekli yanıt verme suretiyle bir olay olarak kendi varoluşunu gerçekleştirir; varlık, daima yorumun içinde hareket eder. Vattimo da Heidegger’e yaslanarak bilginin her zaman sadece yorum olduğunu, yorumun hakkında konuşabildiğimiz tek olgu olduğunu, yorumların dışında olguların mevcut olmadığını ileri sürüyor. Yorumun tıpkı bir virüs gibi temas ettiği her şeyi etkileyip tüm gerçekliği mesaja indirgediğini belirtiyor. Hıristiyanlığın da postmodern nihilist bir çağda metafizikten arındırılıp bir yoruma, mesaja indirgenmesinin mümkün olduğunu öneriyor. Nietzsche’deki tanrının ölümünü, İsa’nın bir tanrı olarak tüm otoritesini feda etmesi, zayıflaması, metafiziği terk etmesi, tüm erkini insanlara devretmesi olarak yorumluyor. İsa’yı hakikat ya da erk ile değil, sadece sevgiyle özdeş tutuyor.

Metafiziğin sonuyla birlikte, entelektüel faaliyetin amacının artık hakikat bilgisine ulaşmak olmadığı vurgulanıyor kitap boyunca; her hangi bir otoriteye başvurmadan, bütünüyle argümanlar üzerinden anlaşmaya varıldığı bir konuşma, diyalog amaç haline geliyor. Postmodern insan, her türlü hakikat bilgisinden, hiyerarşiden, sınırlamadan arındırılmış, görece bir dünyada kaygısız yaşamayı öğreniyor. Güçlü, her şeyi açıklayan meta-anlatıların yerini, nesnel yapıların ağırlığını ve dogmatizmin şiddetini azaltan, metafizikten arındırılmış bir zayıf düşünce alıyor.
Metafizik safralarından kurtulmuş zayıf düşünceyi ve bu zayıf düşüncenin kışkırttığı diyalog kültürünü, özelde Hıristiyanlığa ve genelde ise düşünme ortamına taşıyan Rorty, Vattimo ve Zabala, günümüzün değişen politik ve kültürel ikliminin anlaşılmasına da büyük katkı sağlıyor.
.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder